Soruşturmacılardan biri Zwickau Frühlingstraße’deki yangını yangın yerlerinin, silahların bulundukları yerlerin, bilgisayar ve bomba tuzakları ve odaların dağılımının fotoğraflarının yardımıyla yeniden tasvir etti. Ardından sorgulanan Eyalet Kriminal Polis memuru Sch. Holger G.’nin sorgulanmasına dair yine ilginç detaylar verirken Zschäpe’nin avukatları özellikle o sıradaki bütün işlemlerin hukuka uygun şekilde uygulanıp uygulanmadığı konusunu hedef aldılar. Müdahil dava avukatı Dierbach’ın günün sonunda yaptığı açıklamada Federal Savcılık’la çelişir şekilde bu ceza davasının “uzlaşma sağlamaya” da hizmet etmesi gerektiğini belirtmesi de günün kaydadeğer olaylarındandı. Müdahil davacıların rehabilitasyonu yapılmalıydı ve davanın hızlandırılması olayların aydınlatılmasını engellememeliydi.
Saat 09:40’da duruşma başladı. İlk şahit Zwickau’lu yangın soruşturmacısı L. idi. K. geçen sorgusunda olduğu gibi fotoğraf dosyalarına dikkatli şekilde göz gezdirdi. Yeniden kuşbakışı çekimler gösterildi. İlk kuşbakışı resimler itfaiyeye ait bir yangın merdiveninden çekilmişti. Yeniden olay yerinin tasfiyesinin öncesindeki durumun resimleri, ardından kısmen ve en son da tamamen tasfiye sonrasındaki durumun resimleri gösterildi. Kimi resimler daha açık olmaları amacıyla çeşitli detaylara işaret eden oklar ve numaralarla tekrarlandı. L. oturma odası olarak tanımladığı yangın bölgesi E ile başladı. Odada bir ranza, 3 numaralı uyuma yeri ve altında da bir bilgisayar çalışma yeri vardı. Diğer resimlerde kırmızı bir kanape, bir koltuk, bir giysi dolabı, küçük bir komodin, üzerinde televizyon ve video kayıt aletleri olan bir masa ve döner bir koltuk görünüyordu. Mobilyalar yangından farklı oranlarda “etkilenmişti”. Yangının etkisi üst yüzeylerde aşağıya göre daha güçlüydü. L. odada iki yangın merkezi belirlemişti, biri ranzanın diğeri de kanapenin üzeri. Oturma odası ve spor odası da denilen yangın bölgesi F’nin arasındaki duvarın çökmesine işaret etti. Duvar bütün olarak E bölgesine kaymıştı. Bir fotoğraf duvarın binanın diğer yarısı olan Frühlingsstraße 26 yönüne baktığını gösteriyordu. Duvar sıvası büyük oradan dökülmüştü. L. duvarın burada 26 a yönünde biraz sola itildiğini söyledi. Tavan konstrüksiyonunun resimleri gösterildi. L. bu bölgede evin yönünde, renovasyon çalışmalarının yapıldığı yerde halihazırda bir yanma gerçekleşmiş olduğunu söyledi. Bir resimde bir halının üzerindeki çaydanlık mumlarına işaret etti. Fitillerinde bir problem yoktu.
Bilgisayar ve üzerinde duran harddisk tüm diğer buluna eşyalar gibi koruma altına alınarak Zwickau polis merkezine getirilmiş ve oradan da değerlendirilmeleri için Federal Polis Dairesi’ne teslim edilmişti. Komodinde belgeler bulunmuştu. Resimlerden birinde “Mandy S.” isimli bir erkek kedinin aşı karnesi görülüyordu. Döner koltuğun altında bir benzin bidonunun sarı renkteki ağzı bulunmuştu. Bunun yangının çıktığı zamanda orada duruyor olması gerekiyordu. Kimi resimler üzerinde kısmen zarar görmemiş dergilerin bulunduğu bir masayı gösteriyordu. L. ardından 6 numaralı fotoğraf dosyası ile yangın bölgesi F konusuna geldi. Kepçenin kullanılmasından önceki kuşbakışı resimlerle başlandı. İlk resimler hasarın derecesini gösteriyordu, evin ön cephesi dışarı doğru kopmuştu. L. önce enkazın içerisindeki bir koşu bandına daha sonra da halter bankına işaret etti. Ayrıca üzerinde bilgisayar olan bir çalışma masası ve ortasında ranza olan bölgeyi uyku yeri 4 olarak adlandırdı. Tamamı dışarıdan belgelenmişti, içeri girmek ve arama yapmak artık mümkün değildi. Bir resimde patlama sonucu meydana gelen hasar görünütordu, L.’ye göre dairenin tepsi orada açılmıştı bile. Malzemeler kepçe aracılığıyla dışarı taşınmıştı . Burada bir yüzey yangını gerçekleştiği görülüyordu L.’e göre. Aradaki duvar yangın değil de kepçe nedeniyle sağ yöne kaymıştı. Bir aranın ardından yangın bölgesi G ile devam edildi. Burası evin sol bölgesindeki sadece önündeki geçitten girilebilen bir koridordu. Solda bir yer dolabı vardı. Ayrıca bir vantilatörden, tırmalama ağacından ve çamaşır ipinden kalanlar ile araç gereçler bulunmuştu. Yangın bölgesi G’de üçüncü silah da bulunmuştu. Yer dolabında gazete küpürleri ve birikmiş kartlar vardı. Onlar iyi muhafaza olmuştu. Ardından yatak odasına, yani yangın bölgesi H’ye gidildi. Yeniden kuşbakışı fotoğraflarla başlandı. Odada bir bilgisayar bulunmuştu. Eski bir yer dolabının içerisinde ilk silah bulunmuştu. Bir resim duvarda asılı küçük ve açılmış bir çelik kasayı gösteriyordu. Odada 2 numaralı uyuma yeri bulunuyordu. Resimler bir plazma televizyondan arta kalanları gösteriyordu. 587 numaralı resim bir bataryanın etrafında iki teli olan bir kartonu gösteriyordu. L. imha ekibinin kartonun röntgenini çektiğini söyledi. Kablolar bağlıydı ama içlerinde bomba yoktu, sadece bir tuzak vardı. Diğer resimlerde batarya, açılmış karton ve ne olduğu anlaşılamayan siyah bir nesne görülüyordu. Olay yerinde araştırılan tek nesne bu olmuştu. Yaklaşık 200 resmin ardından Götzl soruşturmaya yarın devam edileceğini söyledi.
Öğlen arasının ardından Eyalet Kriminal Dairesi müdürü Sch.’nin sunum sırasında yarım kalan sorgusuna devam edildi. İlk olarak Götzl 13 Mart 2012 tarihinde gerçekleşen sorguyla ilgili birkaç soru daha sordu. Sonuç vermeyen bir fotoğraf sunumunun ardından daha önce sözü geçmiş olan ve G. ile Jena’dan diğer kişilerin katılmış olduğu Nürnberg’deki yoldaşlık gecesinden bahsedildi. Amaç arkadaşlığı derinleştirmekti ama etkinlik bir kavgayla sonuçlanmıştı. G.’ye göre bağlantıyı sağlayan Mundlos‚du. Mundlos Nürnberg’deki bir kişiyi Jena’dan tanıyordu. G.’nin tek söyleyebildiği bu kişinin şişman olduğuydu. Akşamın sonunda polis gelmişti. G. olay zamanına dair hiçbir şey söyleyemedi. Yerle ilgili olarak da sadece bir restoranın varlığından haberi vardı.
Sch., Carsten S. ile ilgili olarak, G.’nin S.’in Wohlleben’in sağ kolu olduğunu söylediğini ve onu bir resimden tanımış olduğunu anlattı. S.’in üçlüyle bağlantısına dair hiçbirşey söyleyememişti. Wohlleben, S. ve kendisinin komplo ile ilgili bir buluşmasına dair de bir şey söyleyememişti. Carsten S.’in silah teslimiyle ilgli olatak G.’nin bir şey söyleyemeyeceği kesindi. Ardından bir başla fotoğraf sunumuna geçilmişti. G. resimlerden birindeki bir kişinin kendisine tanıdık geldiğini söylemişti Götzl’e göre. Sch. G.’nin bu kişinin kim olduğunu söyleyemediğini belirtti. Götzl G.’ye Matthias F.’yi tanıyıp tanıMADığının sorulmuş olduğunu söyledi. Sch. bunun başka bir görev dolayısıyla hazırladığı bir soru kataloğunun kapsamında olduğunu söyledi. Götzl, G.’nin bu soruya hayır cevabını verdiğini söyleyince Sch. Matthias F.’nin yoldaşlık buluşmasında bulunan kişi olduğunu söyledi. G. “Ulusal devrimci hücreler”i tanımıyordu. Götzl “Hamburer Sturm” ile ilgili soru sorunca Sch., G.’nin bir dizi dergi içerisinden “Hamburger Sturm” isimli dergiyi tanıdığını söyledi. Götzl G.’nin ifadesinde bunun bir zamanlar dazlak dergisi sonra da politik bir yayın olduğunu söylemiş olduğunu belirtti. G. dergiyi konserlerde edinmişti. Daha sonra „White Supremacy“ dergisi, „Uwe Unwohl“ takma adı ve “Irkçılığın Rengi” makakesinden bahsedildi. Götzl Sch.’ye G.’nin çeşitli isimler verdiği bir ifadesini belirtti. G., “Torstedt”ten Torben isimli birini tanıdığını, Heise ve Torben’in otobüsleri organize ettiklerini söylemişti. G. bunu doğruladı. G.’nin tavrıyla ilgili olarak Sch. onun gevşemiş olduğunu söyledi. Davayla bağlantılı en önemli ifade Andreas S. ile ilgili meseleydi. Bu onu daha sonra Carsten S.’e ve muhtemel eylem silahına götürmüştü. Ardından Sch.’nin yürüttüğü diğer soruşturmalar konuşuldu. Öncelikle bir kez daha G.’nin teslim ettiği ADAC kartı konuşuldu. Kart karavanda bulunmuş ama kiralama için kullanılmamıştı. Arıza ve hasarlar sanık G.’ye maledilmişti bu yüzden konuyla ilgisizlerdi.
Ardından Zwickau istasyonundan Polenzstraße 2’ye kadar olan yolun rekonstrüksiyonuna geçildi. Bunun için G.’nin gittiği yolun resimleri gösterildi. G. yolu hedefe odaklı şekilde bulmuştu, bu yüzden Sch. onun sadece iki kez evde bulunmuş olduğundan şüpheliydi. Sch. Götzl’ün G.’nin o zamanlar yolda bir Aldi marketinin olmadığından emin olmadığını söylemiş olduğunu doğruladı. Ardından diğer dava katılımcıları soru sorabilecekti. Federal Savcılık’ın sorusu yoktu. Müdahil dava avukatı Lunnebach “beş kişiyle” ilgili ifadeyle bağlantılı olarak çeşitli isimlerden bahsedilip bahsedilmediğini, diğer iki kişinin kim olduğunu bilmek istedi. Sch. olumsuz cevap vererek G.’nin bunun ağzından kaçtığını ve bir birlikten bahsetmediğini söylemiş olduğunu belirtti. Avukat Narin G.’nin Heise’nin nasıl bir misilleme yapacağından korkmuş olduğunu sordu. Sch. bunun yalnızca genel olarak konuşulduğunu, “Bay Heise’nin onun kemiklerini kıracağı ve benzeri şeylerin söz konusu olmadığını” söyledi. E. korkmasına gerek olmadığı konusunda G.’yi ikna edebilmişti. Sch., Heise’nin isminin çok kez tekrarlandığını, ama kötü bir şey yaşandığına rastlamadığını söyledi. Heise de sorgulanmıştı. Narin, verilen telefon numarasının Claus Nordbruch‚a ait olup olmadığını sordu. Sch.onun bu kişi olduğunu, ama sağ camiada Güney Afrika’da bir çiftliği olan zaten tek kişi olduğunu söyledi. Dava kapsamındaki iki kişi de orada (çiftlikte) bulunmuştu, ama bu G.’ye karşı açılan davada bir rol oynamamıştı. Ardından avukat Thiel camia dergileri ve Torben K. ile ilgili soru sordu. Sch. bunun başka bir görev yerinin soru kataloğu dahilinde olduğu söyledi. G.’nin sorgusunda bu alandaki başka ek konular ortaya çıktığından konuyla ilgili meslektaşları da dahil olmuştu. Kataloğun nereden geldiğini artık kafasında canlandıramıyordu, o konuyu davayı yönetenlere sormak gerekiyordu. Thiel, Torben K. ile bağlantılı olarak Tostedt çevresinde sözü geçen yerin Hamburg olup olamayacağını öğrenmek istedi. Sch. bununla ilgili bir şey diyemedi.
Thiel Anayasayı Koruma Dairesi’nin Böhnhardt‚ın ailesiyle yapılan konuşmaya işaret etmesiyle ilgili soru sorarak bu bilginin ne zaman ve kimden geldiğini öğrenmek istedi. Sch. bunu sadece bir not olarak sorguya eklediğini söyledi. Gayet normal bir bilgi alışverişi dahilinde olmuştu, verebileceği daha ayrıntılı bir bilgi yoktu. Bir muhbirin vermiş olduğu bir bilgiydi, Anayasayı Koruma eyelet dairelerinde bilgiler nasıl işleniyor bilmiyordu.
Avukat Wierig, özellikle kendisi de silahlanmaya karşı olan Wohlleben’in ona silahı vermiş olmasının G.’yi şaşırtıp şaşırtmadığının kendisine sorulup sorulmadığınu öğrenmek istedi. Sch., G.’nin Wohlleben’la arkadaşlığını bitirerek tepki vermiş olduğunu söyledi. Avukat Kuhn tutanaktaki ifadeyi, yani G.’nin üçlüye silah teslimi sırasında “son kez” böyle bir şey yaptığını, kelimesi kelimesine böyle mi ifade etmiş olduğunu sordu. Sch., G.’nin silahlarla ilgisinin kalmasını istemediğini söyledi. G.’nin neden başka silah teslimatlarının gerçekleşebileceğini düşündüğünü sordu Kuhn. Sch., G.’nin pompalı tüfekten dolayı daha başka silahların da orada olduğunu bildiğini söyledi. G.’ye potansiyel olatak başla teslimatların da olabileceği fikrine nasıl kapıldığı soruldu mu sorusunua Sch. hayır cevabını verdi.
Avukat Narin Sch.’nin Federal Kriminal Dairesi’nin sorgulamanın gerçekleştiği zamanda Heise’nin çeşitli eşyalarına haciz konulduğunu bilip bilmediğini sordu. Sch. orada olduğunu, konuşmaların kayıtlı olduğu kasetler olduğunu, ama bunun Heise’nin G.’nin düşündüğü kadar tehlikeli olmadığına dair olan ifadeyle ilhili bir şeyi değiştirmediğini söyledi. Kasetlerle ilgili olarak ilgili yetkililerle konuşulmalıydı.
Avukat Ilius, 2004 sonrasındaki çeşitli tatillerle ilgili bilgiler olup olmadığını sordu. Sch. bu soruşturmayı başka bir grubun yürüttüğünü söyledi. Ilius Sch.’nin 2012 Haziran ayından “DVD Frühlingsstraße” ile ilgili bir kaydına dikkat çekti. Sch. Lübeck’ten bir fotoğraf olduğunu söyledi. Ilius 2006 yılında hazırlanan bir listenin söz konusu olduğunu söyledi. Ama son tatilin 2004 yılında olduğu iddia edilmişti. Sch., G.’nin zamanlarla ilgili problemi olduğunu söyledi. G.’nin tarihleri karıştırdığını düşünüyordu. Ilius sorusunun nedeninin G.’nin 2005 yılını dönüm noktası olarak gördüğüü iddia etmesi olduğunu belirtti.
Ardından Holger G.’nin avukatı Hachmeister soru sordu. Öncelikle sistem kontrolü kavramının nasıl ortaya çıktığı konuşuldu. Sch. bunun gayet net şekilde aklında olduğunu söyledi. G. sistem kontrolü tanımını ortaya atmış, federal savcı Moldenhauer kelimenin aynen tutanağa geçirilmesinde ısrar etmişti. G. tanımın gerekçesi olarak kişisel bilgilerinin Böhnhardt için kullanılır olup olmadığına dair soruları cevaplamak zorunda olmasını göstermişti. Hachmeister tabirin sonradan yapılan incelemede karşılarına çıkıp çıkmadığını ya da o zaman kullanılıp kullanılmadığını sordu. Sch., AOK kartının temin edilmesinin arkasındaki motivasyonla ilgili olarak G.’ye Zschäpe’nin iyi olmadığının söylenmiş olduğunu belirtti. Verilen aranın ardından 14:25’de devam edildi.
Ardından Zschäpe’nin savunması ilk olarak avukat Heer‚e soru sordu. Heer herşeyden önce sorgulama durumuna dair soru sordu. Sorgulamaların uzun sürmesine rağmen tutanakların kısa olmasına şaşırmıştı ve 13 Mart 2012’ye dikkat çekti. Sch. o gün G.’nin avukatı da orada olduğundan G.’ye kötü bir şey yapmış olamayacaklarını söyledi. Hazırlanmaları gerekiyordu, kısa ön konuşmalar olmuştu, gayet normal bir sorgulama gerçekleşmişti. Sch.’ye göre kadın bir tutanak katibi tutanak tutmuştu. En önemlisi G.’nin pişmanlıktan yararlanan iddi tanığı düzenlemesi istediğini dile getirmesi olmuştu. Sch. soru üzerine olası bir iddia tanığı düzelemesinin 12 Ocak 2012 yılında ilk kez tutanağa geçirildiğini söyledi. Ama Heer bunun ilk kez ne zaman konu edinildiğini bilmek istiyordu. Sch. Eyalet Kriminal Dairesi tarafından yapılan ilk sorguda olduğunu söyledi. Heer bunun neden not düşülmediğini öğrenmek isteyince Sch. Hachmeister’in G.’nin konuşmak istediğini belirttiğini söyledi. Sch. bunu iddia tanığı düzenlemesi ile bağlantılandırdı: “Eğer biri kapsamlı bir ifade vermek isterse pişmanlıktan yararlanan iddia tanığı düzenlemesiyle kendini korumak ister.” Heer sorguların gidişatına dair soru sordu. Sch. prensipte sorguların hakların tekrar açıklanmasıyla başladığını ve ardından sanığa konuyla ilgili ifade verme fırsatı verildiğini söyledi. Bu Heer için çok geneldi ve tek tek sorguların üzerinden geçmeye başladı. 5 Kasımda Dr. Moldenhauer haklarını açıklamıştı ama nasıl olduğunu hatırlamıyordu, herkesin kendi standart metni vardı. Sch.: “Kendi avukatı yanındayken hakları okundu.” Kendi soru kataloğu laptopundaydı, haklara dair metni de içerisindeydi ve onu başlangıçta okumuştu.
Heer sorgulardaki mekansal koşullara dair sorular sordu ve farklı şehirlerdeki mekanların tasvir edilmesini istedi. Ardından tutanakların nasıl tutulduğunu sordu. Sch özetlendiklerini söyledi. Dr. Moldenhauer oradaysa o özetliyordu. “Sistem kontrolü” gibi önemli görülen tek tek pasajlar doğrudan tutanağa geçiriliyordu. G.’nin sözünü nadiren ve sadece “sistem kontrolleri” gibi çok önemli bir şeyi kaçırdıkları hissine kapıldıkları zaman kesmişlerdi. Onun dışında konuşmasına izin vermişlerdi, çünkü ne diyeceğini bilmek istiyorlardı. G.’nın kısaca cevap verip vermediğini bilmek istedi Heer. Sch.: “Bana öyle bir şey soruyorsunuz ki. Kısa sizin için nedir?” diye sordu. Götzl Heer’i imalı sorular sormaması konusunda uyardı. Heer ifadenin neden kelimesi kelimesine yazılmadığını bilmek istiyordu. Sch. bunun çalışma tarzı olmadığını, kelimesi kelimesine yazılan tutanakların okunur olmadığını söyledi. Sch.’ye göre verilen aralar not düşülmemişti. Sorular spontane şekilde ve cevabın yeterince detaylı ya da açık olmadığı durumlarda sorulmuştu. Heer bir sistem olup olmadığını sordu. Sch. bunun zaten bir sistem olduğunu söyledi. Heer konuşulanların kısmen tutanağa geçirildiğini kısmense geçirilmediğini söyledi. Sch.: “Bunu demedim.” Heer G. daldan dala atlayan biri olarak tanımlandığı için içeriksel açıdan bir sorgulama konsepti var mı bilmek istedi. Sch.: “Tabii ki ne sormak istediğimizi daha önceden düşündük.” Sch. soru sorduklarını ve G. başka bir konuya geçtiğinde bunu dinlediklerini söyledi. Sorgularda zaten hep daldan dala atlanıyordu. Heer Sch. G.’nin daldan dala atladığı izlenimine kapılmış mı bilmek istedi. Sch. hayır cevabını verdi. Heer G.’nin anlattığı tüm olaylar tutanağa geçiriliyor mu yoksa içlerinden eleme mi yapılıyor diye sordu. Sch. biraz kızgın şekilde.: “Herhangi bir seçim yapmadık.” Heer bir imdada bulunmadığını belirtti. Sch. eğer bir bilgiyi atlasalardı Hachmeister’in müdahala edeceğini, sorgulamaların her zamanki gibi yürütüldüğünü söyledi: “Sonuç bizi haklı çıkarıyor.” Heer bunun ne anlama geldiğini sordu. Sch. dedi ki: “ Herşeyin hukuka uygun yolunu bulduğu” Heer sonuçla kastedilenin ne olduğunu, ana davanın gerçekleşmesi mi olduğunu sordu. Sch. hayır diyerek hukuksal olarak herşeyin doğru olduğunu, böylece kimsenin hukuka uygun olan şekilde yürütülmediğini iddia edemeyeceğini söyledi. Heer böyle bir imada bulunmadığını sötledi ve Hachmeister’in sorgularda aktif bir rol üstlenip üstlenmediğini sordu. G. düzenli olarak Hachmeister ile konuşma imkanını bulmuştu Sch.’ye göre. Bildiği kadarıyla Hachmeister tutanaklarda yanlışlık olduğunu düşündüğünde müdahale ediyordu. Daha sonra itiraz ediyor ve formülasyon önerilerinde bulunuyordu. Bunlar yerine getiriliyordu ama Sch.’nin konuya dair hatırladığı net bir şey yoktu. Ardında Hachmeister’in bir sorgu sırasında yanında olan bir memuru konu oldu. Bu kişi Sch.’ye göre sorgu esnasında konuşmamıştı. Heer 25 Kasım’daki sorgunun kesintiye uğramasına dair soru sordu. Sch. bunun kumaş torba ile ilgili hikaye olduğunu söyledi. G. daha önce torbada ne olduğunu bilmediğini söylemişti. Daha sonra avukatına danışmak istemiş ve ifadesini düzeltmişti. Sch. temelde sorguları kendisinin yürüttüğünü, belli olaylarda diğer meslektaşlarının da bunu yaptığını söyledi. 25 Kasımda federal savcı Dr. Moldenhauer sorgunun ilk kısmını yönetmişti, geri kalanınıysa kendisi.
Kimin ne sorduğunu söyelyemiyordu. Daha sonra Heer “üçü” ifadesini sorarak sorgulardan çeşitli ifadeler okudu. Sch. eğer doğru hatırlıyorsa sürekli G.’nin telefon görüşmelerinde kimlerle konuştuğunu netleştirmesini istiyorlar ama o bunu yapamıyordu. G. “üçlü”den bahsettiğinde bu tutanağa geçirilmişti. Ama sorguda yaşanan her şey hakkında bir şey söyleyemezdi. Memurların “üçü” ifadesini barındıran sorularını da belli memurlarla eşleştiremiyordu. Heer ardından sorguda nasıl olup da “iddia edilen silah teslimi” konusuna gelindiğini bilmek istedi. Sch. bildiği kadarıyla G.’nin başlangıçta bir şeyler söylemek istediğini belirttiğini ve Zwickau’ya gitmesinden daha önce de bahsetmiş olduğunu, ama konunun nasıl oraya geldiğini artık hatırlamadığını söyledi. Sch. G.’nin olayları kendiliğinden anlattığını söyledi. Kendisinin hiçbir konuda bilgisi yoktu, daha Kasımdı ve dava başlayalı birkaç gün olmuştu. Sch., muhakkak sonradan sorular sorulduğunu ama G. bunları yanıtlayamadığında tutanağa da geçirilmediklerini söyledi. Heer silah tesliminin gerçekleştiği evde ne kadar kaldıklarını sorunca Sch. G.’nin bunu tam olarak hatırlamadığını söyledi. Heer G.’nin teslim sırasında evde sigara içtiğini söyleyip söylemediğini sordu. Sch.’nin bildiği kadarıyla G. sigara içmiyordu. G. konu hakkında hiçbir şey dememişti. Heer G. evde kaldığı süre hakkında birşey dedi mi bilmek istiyordu. Sch.: “Eğer tutanakta yazmıyorsa ya dememiştir ya da kaydedeceğimiz bir şey dememiştir.” Teslimat esnasında konuşulan diğer konular sorulduğunda Sch. bunların genel konular olduğunu, soruları hatırlamadığını söyledi. Silah teslimi konusunun sorguda tuttuğu yeri hatuırlayamıyordu. Sch.: “Sorular esnasında bir şey ortaya çıkmıyorsa tutanağa geçirilmiyordu.” Sch. sorgulama sırasında saatine bakmadığını, onun yerine konuyla ilgilendiğini söyledi. Silah teslimi konusunda Heer’in de mutlaka tahmin edebileceği gibi çok şaşırmıştı ama konuyla ilgili daha fazla birşey söyleyemezdi. Heer, G. Zschäpe’nin silaha ilgi gösterip göstermediği konusunda bir şey dedi mi öğrenmek istedi. G. Zschäpe’nin orada olduğunu söylemişti, ama özel bir ilgisi olduğundan bahsetmemişti. Avukat Sturm tutanaklardan birinde yer alan, olaylardan birinin dava süreci içerisnde tamamlanacağına dair bir ifadeyi sordu. Bu yorumun tutanağa nasıl girdiğini merak ediyordu. Sch. bunun Federal Savcı Moldenhauer tarafından eklenmiş olmasının muhtemel olduğunu, ama daha sonra mı eklendiğini artık bilmediğini söyledi. Sturm başka sorgularda daha sonradan tutanaklarda düzeltme veya değişiklik yapıldı mı bilmek istiyordu. Sch. dedi ki: “Doğru mu anlıyorum, tutanakları sonradan değiştirdiğimizi mi iddia ediyorsunuz?” Sturm sonradan yapılan bir değişiklikten değil sorgulamalar sürecinde yapılan değişikliklerden bahsettiğini söyledi. Sch. bunu yalanladı. Sturm sorgulama sırasında varsayımların sözkonusu olmadığını söyledi.
Ardından silah teslimatına sıra geldi: Sturm G..’nin tutanağa göre önce bir seyahat çantasını Zwickau’ya getirmesi gerektiğinden, ardından da bu çantadaki kumaş bir torbadan bahsetmiş olduğuna dikkat çekti. Sch. seyahat çantasının G.’ye ait olduğunu, bunun tutanak açısından zorluk çıkardığını kanaatince G.’nin kumaş torbayı çantasında taşıması gerektiğini söyledi. Sturm, Sch.’nin dünkü ifadesinde G.’ye 1 Aralıkta “suçlamasının” cinayete yardım ve yataklığa yükseltileceğini haber vermesi gerektiğini söylemişti. Sch., “suçlama” sözcüğünü yanlış kullandığını söyledi. Eğer bu tabir sorguda yer aldıysa, mutlaka hata sonucuydı.
Sturm sorgulama sırasında Wohlleben’in 2003 veya 2004 yılında ortadan kaybolanların artık finansal zorluk yaşamadıklarını biliyor olması konusuna nasıl gelindiğini öğrenmek istedi. Sch. bunu hatırlamıyordu Sturm G.’nin bunu ne zaman öğrendiğini sordu. Sch., 10.000 Markın teslimi sırasında olması gerektiğini, ama G.’nin bununla ilgili ne dediğini artık hatırlamadığını söyledi. Ardından yine Sturm’un açıklanmasını istediği başka bir konuya geçildi. Konu bu sefer André K. ve zimmetine para geçirdiğine dair ona yöneltilen suçlamalardı. Bu konunun sözü para tesliminden önce açılmıştı. Neden tutanakta yer almadığını bilmek istiyordu Sturm. Sch. o noktada tutanağa geçirilmeye değer bir durumun olmadığını söyledi: “Bu kadar basit.” Sturm Heise ile ilgili bir ifadenin olası bir güvenilirlik tahhütünün konuşulduğu bir arayı sordu. Sch. G.’nin konuyu kendisi açmak istediğinden oldukça emin olduğunu söyledi. Tutanaktaki korkulan misillemelere dair notu G. kendisi söylemişti. Tutanağın gözden geçirilmesi sırasında genelde konuşulmamıştı.
Sturm G.’nin sözünü ettiği ve şiddet üzerine tartışan beş kişi ile “Jena Ulusal Direnişi”nde 10 kişinin bahsinin geçmesi arasındaki uyuşmazlığı sordu. Sch. bunun mutlaka G.’ye de sorulmuş olduğunu, ama konunun Jena Ulusal Direnişi’nin çekirdek kadrosu olduğunu ve Tino Brandt‚un da anıldığını ama artık tam olarak hatırlayamadığını söyledi. Şiddet tartışması ile ilgili bilgileri G. kendiliğinden vermişti. Kimin orada bulunduğu sorulmuş ve Zschäpe’nin her zaman orada olduğu anlaşılmıştı.
Sturm daha sonra 12 Ocak 2012 ile ilgili soru sordu. İlk olarak sorgulamanın sanığın arzusuyla ve tarih kararlaştırılarak gerçekleştiği konuşuldu. Sch. tarihleri çoğunlukla avukat Hachmeister ile kararlaştırdığını söyledi. Sturm “sistem kontrollerini” sorunca Sch. anlatılanlardan üçünün de konuşma esnasında orada olduklarının anlaşıldığını ama kimin G.’ye sorduğunun G.’ye sorulmadığını söyledi. Sturm gruptaki hiyerarşiyle ilgili olarak memur L.’nin yürüttüğü bir sorgudan, verdiği bilgiye göre Sch.’nin okumuş olduğu bir bölümü belirtti: Hiyerarşi söyleydi ki en üstte iki Uwe vardı, sonra Zschäpe geliyordu, ardından Wohlleben ve sonra da G. Konuyla ilgili bir şeyler hatırlıyor mu diye sordu Sturm. Sch. bunun konuşulduğunu, hep G.’nin en aşağıda olmasından bahsedildiğini söyledi. Zschäpe’nin eşit konumda olması ile hiyerarşide Uwelerin altında yer alması arasındaki çelişki konusunda Sch. özellikle Zschäpe’nin rolüyle ilgili soru sormuş olduklarını ve G.’nin onun eşit konumda olduğunu belirtmiş olduğunu söyledi.
Ardından Thomas Starke ve Sch.’nin ifadesinde kullandığı bir ifade, yani ültimatom şeklinde bir tehditle patlatılmaya hazır bir bomba arasında fark olduğu ifadesi konuşuldu. Sturm sorgulamalarda patlamaya hazır olma konusunun sözünün geçip geçmediğini bilmek istedi. Sch. sanmadığını söyledi. Zschäpe’nin G.’ye göre seyahatler sırasında yaptığı harcamaların sıklığına dair hiç soru sormamışlardı Sch.’ye göre. Sturm G.’ye, bir sorgu esnasında sorulan bir soruyu öne sürerek, üçü arasında kavga çıktığı zaman Mundlos’un geçici olarak nerede oturduğunu biliyor mu diye sordu. Sch. G.’nin bununla ilgili bilgi veremediğini söyledi. Sorgulama sırasında Başsavcı Greger sanık André E.’nin uykulu olduğu izlenimine kapıldığını öne sürdü. E. karşı çıktı. Sturm G.’nin suçların zaman aşımına uğraması konusunu ortadan kaybolmadan önce kendi açmış mıydı bilmek istedi. Sch. evet dedi. Sturm Sch.’nin sorgulamalar sırasında G.’nin doğruyu söylemediği izlenimine kapılıp kapılmadığını sordu. Federal Savcılık şahidin şahsi izleniminin önemli olmadığını söyledi. Götzl soruyu daraltmayı önerdi. Sturm memurların durmaksızın soru sorarak deşmek zorunda kaldıkları konular olup olmadığını sorunca Sch. olduğunu söyledi. Sturm bunların nereler olduğunun tutanaktan anlaşılmadığını söyledi. Sch. kumaş torbayla ilgili soruda bunun kesinlikle sözkonusu olduğunu söyledi. Sturm memurların silah teslimiyle ilgili ifadeye şaşırıp şaşırmadıklarını sorunca Sch. doğal olarak şaşırdıklarını, bununla ilgili ipucu olmadığını ve ifade olmadan bunun ortaya çıkamayacağını söyledi. Götzl Sch.’ye yarın bir kez daha gelmesi mümkün mü diye sordu. Sch.: “Akıllılık edip yarına kadar yer ayırtmıştım.”
Ardından müdahil dava avukatı Dierbach’ın çok önce duyurmuş olduğu açıklaması geldi. Bununla Federal Savcı Diemer’in 23. duruşma gününde yaptığı açıklamaya itiraz etti. Diemer davayı hızlandırma teklifine dikkat çekerek araştırma komisyonunun konusu olan soruları reddettiğini açıklamıştı. Burada özellikle soruşturma memurlarının eksikliğini örten sorular kastedilmişti. Dierbach’a göre bununla ceza davasının amacı caiz olmayan şekilde daraltımıştı. Ceza davası sadece sanıkların suçunun kanıtlamasına hizmet etmiyordu, “uzlaşma da sağlanmalıydı.” Bu da sadece olaylar ayrıntılı şekilde açığa çıkarılırsa mümkün olacaktı. Dava ayrıca soruşturma süreçlerindeki araştırmaların hukuka uygunluğunun sınanmasına da hizmet ediyordu. Bu yüzden soruşturmaların sonuçları sınanmadan dosyalardan alınmıyordu, onun yerine davaya sözlü şekilde dahil oluyor, sorgulanıyor ve eleştirel şekilde değerlendiriliyordu. Savunmanın çıkarları, devletin ceza verme yetkisi ve müdahil davacıların çıkarları arasında bir denge sağlanması gerekiyordu. Mağdurlar sadece bir delil aracı değildi, dava öznesi olarak kendi hakları da vardı. Müdahil davacılar manevi tazminatla kişisel çıkarlarının peşine düşme hakkına sahipti. Bu bir intikam ya da kefaret değildi, mesele olayların aydınlatılmasıydı ve yetkililerin hataları kimi olaylara yardım etti mi veya onları mümkün kıldı mı sorusu da buna dahildi. Araştırma komisyonuna işsaret etmek yanlış yola sapmaktı. Böyle bir komisyonda müdahil davacılar dinlenmeyecek ve haklarını yitireceklerdi. Araştırma komisyonunda tel tek vatandaşların hak ihlalleri konuşulmayacak ve komisyon mağdurları rehabilite edemeyecekti. Müdahil davacıların bir kısmı soruşturmalar sırasındaki dayanaksız şüpheler ve dayanaksız soruşturmalar nedeniyle büyük oranda mağdur olmuşlardı. İsmail Yozgat’ın suçları işleyenlerin aşırı sağcı olabileceğini söylemesi gözardı edilmiş, bunun yerine ailesine takibe alınmıştı. Müdahil davacıların rehabilitasyonu ancak ceza davasıyla mümkündü. Hızlandırma teklifi önemliydi ama olayların açığa çıkarılmasını engellememeliydi. Yetkililer tarafından olayların açığa çıkmasının geciktirilmesi veya engellenmesi nihayetinde suçla da bağlantılıydı. Devletin faaliyetleri bir sanığın tavrı üzerinde onun suçunu kolaylaştıracak kadar etkili oluyorsa, aynı etki suçun değerlendirilmesinde de geçerli olmalıydı. Bu temyiz sebeplerinin engellenmesi için de dikkate alınalıydı.
Götzl görüş bildirecek olan var mı diye sordu. Diemer, mahkeme heyeti başkanının açıklamayı anladığını, kalanını heyetin kararına bıraktığını söyledi.
Ardından müdahil dava avukatı Kienzle bir talepte bulundu. Konu celp kararıydı. 28 Şubat 2013 tarihli celp kararının sistematiğinin geri gelmesi talebinde bulundu. Bu kararın mantığı, öncelikle sanıkları sorgulayan memurların sorgulanması ve ardından cinayetlerin kronolojik sırada incelenmesiydi. Ancak farklı olaylar birlikte işlendiği ve sonuca bağlanmadıklarından bu yapı an itibariyle tehlikedeydi. Bu yüzden olayların içsel gelişimi artık anlaşılamıyordu. Duruşmanın planlaması kanunun gerektirdiği en iyi delil kullanımına uymuyordu, davanın netliği ve hazırlanılabilirliği tehdit altındaydı. Bunun yanında bir de kanıtlama araçlarının kaybı tehlikesi vardı. Olaylar kısmen 13 yıl kadar eskiye gidiyordu, şahitlerin hatırladıklarının azalması tehlikesi vardı. Kronolojik bir ilerleyiş delillerin mümkün olan en uygun şekilde toplanmasına yardımcı olabilirdi.
Götzl, planlama sırasında şahit ve avukatların tatil planları gibi organizasyona dair çok fazla problemle uğraşması gerektiği konusunda uyarıda bulundu. Kienzle’yi kendisinin de ilk Eylül haftasında tatile gidecek olmasıyla suçladı. Kienzle karşı çıkarak eylülde tatil yapmayacağını ve ana duruşmada bulunacağını söyledi. Götzl planlamayı dava katılımcılarının çokluğundan dolayı sorgulamaların süresine de uydurmak gerektiğini söyledi. Kienzle, Götzl’ün kendini şubat ayındaki karara göre ayarlamasında bir uygunsuzluk görmediğini söyledi.
Saat 17:07’de duruşma günü sona erdi.
Avukat Scharmer Holger G.’nin sorgulamalarıyla ilgli şunları dedi:
“Holger G.’nin Federal Kriminal Dairesi’nin memurları tarafından duruşmaya dahil edilen sorguları Bay Wohlleben’in ve Bayan Zschäpe’nin ağır şekilde aleyhine işliyor. İfadeler avukatı yanındayken ve haklarının kurallara uygun şekilde okunmasının ardından verilmiş. Sonuçta Bayan Zschäpe’nin savunması Holger G.’nin sorgusunun yapılma şekli veya içeriği hakkında şüphe uyandırmayı başaramadı. Holger G.’nin verdiği bilgiler tamamen değerlendirilebilir nitelikte.”