NSU Davasında Mayıs – Haziran – Temmuz- Ağustos aylarındaki gelişmeler

0

6 Mayıs 2013 tarihinde Münih Eyalet Yüksek Mahkemesi’nde görülmeye başlayan davanın üzerinden tam iki yıl geçti. 2015 yılının Haziran ayı, NSU Terörünün arkasında bıraktığı acı ve yıkımı bizlere bir kez daha hatırlattı. 1999-2011 yılları arasında ırkçı terör örgütü NSU’nun Almanya’nın dört bir yanında yıllar boyunca gerçekleştir(ebil)diği saldırı ve cinayetlerin önemli bir kısmı Haziran aylarında gerçekleşmişti. Örgütün, yıllar içinde sadece Haziran aylarında düzenlediği silahlı saldırılarda dört insan hayatını kaybederken; düzenlenen bombalı saldırılarda da 23 insan yaralanmıştı. Bizler NSU-Watch olarak, ırkçı terörün katlettiği insanları ve mağdurlarını unutmadık, unutturmadık.

Die Keupstraße ist eine belebte Geschäftsstraße Köln-Mülheim. Eine Nagelbombe verletzt im Juni 2004 22 Menschen teilweise schwer. Mehrere Läden werden verwüstet. (Foto: apabiz)

Keupstrasse (Keup caddesı) Köln’de  (Foto: apabiz)

9 Haziran 2004’te Köln kentinin çoğunlukla Türkiyeli göçmenlerin yaşadığı işlek bir sokağı olan Keupstrasse’de bombalı bir saldırı oldu. On santimetre uzunluğunda tam 700 adet çiviyle patlayan ve 250 metre genişliğindeki etki alanına sahip olan bombanın, onlarca insanın yaşamını yitirebileceği bir ‚katliama‘ yol açmaması, can kaybının olmaması sadece “şans eseriydi“. Saldırıda içlerinden kimisi ağır olmak üzere yaşları 17 ila 68 arasında olan 22 insan yaralandı. Bedensel yaraların yanı sıra saldırının mağdurları olay sonrası -ve halen günümüze değin süren- yaşadıkları travmayı atlatamadılar. Olayın doğrudan mağduru olan veya dolaylı yoldan etkilenen “Keupstrasse insanlarının“ yaşadığı ikinci bir travma da, olayın mağduru iken faili olarak gösterilmeleri olmuştu. Onlar bunu “bombadan sonraki bomba“ olarak ifade ettiler. Bugün yaraları halen sarılmamış olan, travmatik etkilerini halen taşıyan “Keupstrasse insanlarını“ unutmadık, unutturmadık.

 

In der Velburger Straße betrieb der 50-jährige İsmail Yaşar einen Döner-Imbiss als er dort erschossen wird.

Nürnberg’in Velburger Straße

Keupstrasse çivili bomba saldırısından tam bir yıl sonra, yani 9 Haziran 2005‚te Nürnberg kentinde İsmail Yaşar NSU örgütü üyelerince öldürüldü. 50 yaşındaydı. Nürnberg’in Scharrerstrasse adlı sokağındaki döner büfesinde saat sabah 10.15’ti.

 

In einer Schneiderei in der Gynaler Straße wurde Abdurrahim Özüdoğru (49 Jahre) vom NSU ermordet. (Foto: apabiz)

Nürnberg’in Gyulaer Straße (Foto: apabiz)

 

 

13 Haziran 2001‚de Abdurrahim Özüdoğru Nürnberg‘de öldürüldü. Saat 16.30 sularıydı, kendisinin işlettiği terzi dükkanındaydı, kafasına isabet eden iki kurşunla hayatını kaybetti. 49 yaşındaydı.

 

Erst wenige Woche bevor er ermordet wurde hatte Theodoros Boulgarides (41 Jahre) seinen Schlüsseldienst in der Trappentreustraße eröffnet. (Foto: a.i.d.a. Archiv)

Münih’in Trappentreustraße (Foto: a.i.d.a. Archiv)

 

15 Haziran 2005‚te Münih‚te Theodoros Boulgarides öldürüldü. 41 yaşındaydı. Üç kurşun, Ceska silahı, oracıkta kaybolan bir hayat ve geride kalanlar… Kızları 15 ve 18 yaşlarındaydı babalarını kaybettiklerinde.

 

23 Haziran 1999 yılında, bundan tam 16 yıl önce, Nürnberg‚de NSU ırkçı terör örgütü şu ana kadar bilinen ilk eylemini gerçekleştirdi. Bu saldırı Mundlos, Böhnhardt ve Zschäpe “yeraltına“ kaçtıktan sonra gerçekleşti. O zamanlar 18 yaşında olan Serkan Y. adlı temizlik işçisi, Türkiyeli bir işletmeciye ait bir lokalde çalışıyordu. Çalıştığı işyerinin tuvaletinde bir el feneri buldu, el fenerinin ışığını açmak istedi ve içine yerleştirilmiş bomba patladı. Olaydan yaralı kurtulan Serkan Y.’nin hayatta kalmış olması da “şans eseriydi“; çünkü bomba ‚yeterince profesyonel‘ imal edilmemişti. Nürnberg Polisi o zamanlar da soruşturmaları çoğunlukla 18 yaşında olan mağdur ve onun çevresine yönelik yürütmüştü. Tanıkların verdikleri ifadelerde beyaz Alman bir kişiden bahsetmelerine rağmen, bunu dikkate alan olmadı. Soruşturmalar ise -söz konusu bombalı bir saldırı olmasına rağmen- sadece 6 ay sürmüştü. Aradan geçen 14 yıl sonrasında saldırının NSU örgütünce gerçekleştiği ortaya çıktı. 6 Mayıs 2013 yılında Münih’te görülmeye başlayan NSU Davası duruşmalarının ilk aylarında (11 Haziran 2013’te) sanık Carsten S.’nin ifadesiyle ortaya çıkan “El feneri bombası“ olarak adlandırılan saldırı Savcılığın iddianamesine gir(e)medi. Geçtiğimiz Nisan ayında ise Federal Savcılık Münih’te süren NSU davasında bu suçtan ötürü dava açılmasını gerek görmediğini duyurdu.

Der 31-jährige Süleyman Taşköprü wurde in der Schützenstraße in Hamburg-Bahrenfeld ermordet, als er im Laden seines Vaters arbeitete.

Hamburg’un Schützenstraße

27 Haziran 2001‚de Süleyman Taşköprü Hamburg‚da NSU örgütünce öldürüldü. 31 yaşındaydı, babasını kaybeden küçük kızı ise sadece 3 yaşındaydı. Cinayetlerin hepsinde Ceska tipi silah kullanılmış ve aynı vahşet sergilenmişti.

Adalet arayışının temelinde kurbanların unutulmaması var. Kurban aileleri ile mağdurların yaşadıkları travmayı atlatabilmeleri ya da bununla yaşamaya devam edebilmleri için “meselenin“ toplumca sahiplenildiğini görmeye, duymaya, bilmeye ihtiyaçları var. NSU suçlarının tümüyle aydınlanması, bu suça iştirak eden ve/ya destekleyen Neonazi örgüt ve gruplarının ve sorumluluğu olan yetkililerin açığa çıkarılması ve yargılanması için, adalet için, yitirdiklerimiz için biz de onları unutmadık.

 


NSU Davası – Mayıs 2015

6 Mayıs 2013 tarihinde Münih Eyalet Yüksek Mahkemesi’nde beş sanığa karşı açılan ceza davasının üzerinden tam iki yıl geçti. Davayı ilk günden beri eleştirel takip ettiğimiz için, NSU-Watch olarak geride kalan 200 duruşma gününe dair bir değerlendirme yaptık (bkz. 200 Duruşma Günü https://www.nsu-watch.info/2015/04/200-durusma-guenue/).

Mayıs ayında toplam beş duruşma görüldü. Duruşmalarda NSU örgütünün gerçekleştirdiği 15 banka soygununun görülmesine devam edildi. 11 ve 12 Mayıs’ta görülen duruşmalarda 1998’de Chemnitz’deki bir markete yapılan soygun ile 2002 tarihinde Zwickau’daki bir banka şubesine yapılan soyguna dair tanık ifadeleri sonucu ortaya şöyle bir tablo çıktı: NSU örgüt üyeleri seri cinayetlere başlamadan önce (2000 yılı öncesi) silahlanmış, şiddete kolayca başvurabilmiş, adli soruşturmalara karşı bilgilenmiş, böylesi bir durumda delilleri yok etmek için neler yapılacağı konuşulmuş, ideolojik olarak “yollarını seçmiş ve tamamlamış“lardı. Soygunların faillerinin Mundlos ve Böhnhardt olduğu, soygunlarda olay yerinden kaçmak için tıpkı seri cinayetlerde olduğu gibi bisiklet kullandıkları anlaşılıyordu. Ayrıca örgüte destek verenlerin en azından bazıları tarafından örgütün eylemleri biliniyor veya öngörülüyordu. NSU örgütünün sadece 2002 yılında Zwickau’daki bankaya yaptıkları soygunda ele geçirdikleri para 50.000 Avro idi. Bu da örgütün bazı soygunlarda önemli miktarlarda para elde ettiklerini gösteriyordu.

Duruşmalar sırasında, ayrıca, soygunlar esnasında yaralanan, korku yaşayan mağdurların olayın üzerlerinde bıraktığı psikolojik etkileri de açıkça gözler önüne serilmiş oldu.

19 Mayıs günü görülen duruşmada cinayet silahı Ceska’nın tedarik zincirine dair bir polis memuru ifade verdi. Ceska iddianameye göre ilk alıcıdan İsviçreli Hans-Ulrich Müller’e, onun üzerinden Thüringen’e ve başka kişiler üzerinden sanıklar Wohlleben ve Schultze’ye geçmişti (http://www.nsu-nebenklage.de/tr/2015/05/). İsviçreli polis memurunun ifadeleri var olan bilgiyi doğruladı. Aynı gün Neonazi Bernd Tödter yeniden tanık sandalyesindeydi (Daha önceki ifadeleri için bkz. 11.02.2015 ve 23.04.2015 ). Yine bir tanık Neonazi klasiği yaşandı diyebiliriz. Tanık, polise verdiği ifadeyi uydurduğunu, hem sanıkları hem de ölen failler Böhnhardt ile Mundlos’u hiç görmediğini söyledi. Nazi tanıklar bugüne kadarki duruşmalarda olduğu gibi yalan ifade verme ve inkar etme politikasına devam ediyorlardı. Ancak müdahil avukatların bazılarının ısrarla vurguladığı bir gerçek var ki, o da NSU örgütünün Almanya’nın farklı bölgelerinde işledikleri cinayetleri, düzenledikleri bombalı saldırılar ile soygunları o bölgedeki Nazilerin yardım ve desteği olmadan yapabileceklerini ve bunun doğru olabileceğini düşünmek mümkün değil.
20 Mayıs’ta ayın son duruşması yapıldı. Duruşma günü tek tanık vardı: “Blood and Honour” (Kan ve Onur) Thüringen’in eski şefi Marcel Degner. Daha önce de duruşmada ifade veren Tanık Degner, yine hiçbir zaman Anayasayı Koruma Dairesi’nin muhbirliğini yapmadığını söyledi. Anayasayı Koruma Dairesi görevlisi 22 Nisan 2015 tarihli duruşmada verdiği ifadede Degner’in muhbir olduğunu söylemiş, ilgili belgelerin de gösterilmişti. Ancak Degner bunu reddetti. Müdahil avukatlar bunun üzerine Anayasayı Koruma Dairesi’nden başka bir görevlinin tanık olarak çağrılması ve Degner’in ifadeleriyle tutarlılığının sorgulanması için bir dilekçe verdi.


NSU Davası – Haziran 2015

Haziran ayında toplamda yedi duruşma yapıldı. Ayın ilk duruşması olan 9 Haziran günü yine NSU örgüt üyesi olan üçlünün edinmiş olduğu silahlara dair bilirkişinin ifadesine başvuruldu. Buna göre, NSU örgütünün kullandığı evlerden biri olan Zwickau kenti Frühlingsstraße’de bulunan parçalar, örgüt evinde şimdiye kadar bulunmuş olan dört silahtan sadece biriyle uyum sağlıyordu. Yani ırkçı terör örgütü NSU’nun başka silahları da olmalıydı. Aynı gün duruşmada müdahil avukatlardan bazıları tanık Marcel Degner hakkında mahkemeye yine bir dilekçe ile başvurdu. Avukatlar Thüringen Anayasayı Koruma Dairesi’nde muhbir Degner’den sorumlu olan istihbarat görevlisinin duruşmaya tanık olarak çağrılmasını istiyorlar.

10 Haziran günkü duruşmada mahkeme başkanı Götzl, başsanık Zschäpe’nin savunma avukatlarından Av. Sturm’un görevinden alınması için başvurduğunu beyan etti. Sanık Zschäpe bir yıl önce 16 Temmuz 2014’te avukatlarına artık güveninin kalmadığı gerekçesiyle her üç savunma vekilinin de görevinden alınması için dilekçe vermişti. Sanık vekillerinin görevden alınması için yeterli bir neden olmadığına kanaat getiren heyet, Zschäpe’nin bu istediğini o zaman reddetmişti (bkz. http://www.nsu-nebenklage.de/tr/2015/06/10/10-06-2015/#more-899 ve http://www.nsu-watch.info/2015/06/209-durusma-guenue-tutanagi-oezeti-10-haziran-2015/ ). Bu gelişmenin ardından duruşmaya ara verildi.

Savunma avukatları müvekkilleri Zschäpe’nin Av. Sturm’a yönelik suçlamalarını kabul etmediklerini açıkladılar. Ancak bir sonraki duruşma günü olan 16 Haziran’da müvekkil ve avukatları arasındaki anlaşmazlık mahkeme salonuna da yansıyordu. Mahkeme henüz Av. Sturm’un görevden alınmasına dair bir karar vermediği için duruşma olağan seyrinde devam etti. NSU örgütünün gerçekleştirdiği soygunlar yine duruşmanın konusuydu. 2002 yılında Zwickau kentinde Sparkasse banka şubesine yönelik soyguna dair incelemelerde bulunan Federal Kriminal Dairesi’nden bir görevli ifade verdi. Sonrasında ise, sanık Mundlos’a ve onun ideolojisine dair ifade verecek bir tanık çağrıldı. Tanık eskiden Chemnitz’deki Nazi çevrelerindendi. Sanık Mundlos’u Nazi konserlerinden tanıdığını ifade eden tanık, Mundlos’un ideolojisini ise şöyle ortaya koymuş oldu. Sanığın ifadesine göre Mundlos “Yahudilere karşı çok daha sert olunmalıydı.” çağrısında bulunmuştu (bkz. http://www.nsu-watch.info/2015/06/kurz-protokoll-210-verhandlungstag-16-juni-2015/). Hakim Götzl tanığa o döneme dair, ideolojilerine, silah elde edip etmediklerine dair sorular yöneltti; ancak tanık – sıklıkla başvurulan bir yöntem olan- muğlak cevaplar verme ya/yada hatırlamama yoluna gitti.

Duruşmanın bir diğer konusu da sanık Zschäpe’nin itiraf videosundaki rolü idi. Bununla ilgili Federal Kriminal Dairesi’nden bir görevli, Zschäpe’nin Frühlingsstraße’deki evinde bulunan bilgisayarlarda yaptığı incelemeye dair bilgi verdi. Zschäpe’nin bilgisayarında 200 kez “video klip montajlamak” sözcükleri bulunmuş, tüm bilgisayarlarda söz konusu zaman aralığına uyan tek bir video olduğu ve bunun da NSU örgütünün itiraf videosu olduğu belirtildi. Müdahil Avukat Hoffmann’a göre, “bu Zschäpe’nin sadece videonun hazırlanmasına dahil olmakla kalmadığını, bu videonun aynı zamanda Zschäpe, Mundlos ve Böhnhardt arasında gündelik ve olağan bir konu olduğunu gösteriyordu. Bu nedenle Zschäpe’nin NSU içerisindeki eşit ve suçlu konumunun çok önemli bir kanıtıydı”.

17 Haziran günü görülen duruşmada ise Hessen Eyaleti Anayasayı Koruma Dairesi muhbirlerden sorumlu olan eski görevlisi Andreas Temme’nin yaptığı telefon görüşmeleri dinlendi. Bugüne kadar, 6 Nisan 2006 yılında Kassel’de öldürülen Halit Yozgat cinayetinde olay yerinde olan istihbarat görevlisi Temme’ye dair cevapsız kalan sorular ve duruşmalarda dinlenen telefon görüşmeleri gösteriyor ki, Temme’ye karşı yürütülen soruşturmaya ait tüm dosyaların şeffaf ve eksiksiz olarak açıklanmaması, Kassel’deki cinayetin aydınlatılmasını engelliyor.
24 Haziran tarihli duruşmada, 9 Haziran 2004’te Köln kenti Keupstrasse sokağında ırkçı terör örgütü NSU’nun gerçekleştirdiği bombalı saldırının mağdurlarından olan tanığın ifadesine başvuruldu. Tanık, tıpkı diğer çoğu sokak sakinleri gibi, patlamadan “şans eseri” kurtulmuştu. Olay yerinde bulunan bir kamyonet, onlarca çivinin kendisine isabet etmesini önlediğinden hayatta kalabilmişti. Bu gerçekten de bir “şanstı”; çünkü NSU örgütü bu saldırıyla o sokakta yaşayan mümkün olduğunca çok insanı öldürmeyi amaçlamıştı. Bombanın yarattığı ölümcül tehlike, mağdurlar üzerindeki fiziksel ve psikolojik etkileri bilirkişiler tarafından raporlanmıştı. Bilirkişiler mahkemeye raporlarını tamamlayıp sundular.
O günkü duruşmanın diğer bir tanığı da Hessen Anayasayı Koruma Dairesi eski görevlisi Temme’nin o zamanlar gizli serviste görevli olan meslektaşı Hess idi. Hess, Halit Yozgat’ın Kassel’de öldürülmesinin ardından Temme ile telefon görüşmesi yapmıştı. Hess telefonda Temme’ye şöyle diyordu: “Herkese, bir yerde böyle bir şey olduğunu biliyorsanız oradan geçmeyin diyorum.” Hess, Temme’nin “böyle bir şey olduğunu” önceden bilmediğini iddia etti. Hess’in verdiği ifadeler gösteriyor ki, eski istihbarat çalışanı Temme ve bağlı bulunduğu istihbarat dairesinin korunması her şeyden önemli, söz konusu olan ırkçı saiklerle işlenmiş, planlı, organize seri bir cinayet olsa bile. Ayrıca, polis soruşturmaları da engellenmiş, polis Temme’nin sorumluluğunda olan muhbirleri sorgulayamamış, Anayasayı Koruma Dairesi engeli nedeniyle soruşturmalar ilerleyememiştir.

24 Haziran günü görülen duruşmayı izleyenler arasında Türkiye’den gelen bir heyet de vardı. “NSU Terörü, Devlet ve Adalet Arayışı” başlıklı bir panel turu çerçevesinde Almanya’ya gelen uzman konuklar, Münih’te duruşma salonunda davanın bir gününü izleyip, gözlemlerini paylaştılar. Münih, Köln ve Berlin’de gerçekleşen panellerde NSU terörünü Türkiye deneyimleriyle değerlendirdiler. (http://www.nsu-watch.info/2015/06/nsu-teroerue-devlet-ve-adalet-arayisi/ , Berlin Paneli videosu için bkz. https://youtu.be/ViKtbpIT8Ms )

30 Haziran’da ayın son duruşması yapıldı. Duruşmaya eski istihbarat görevlisi Andreas Temme ve eşi tanık olarak çağrıldı. Ancak duruşmanın başında Zschäpe bir dilekçe verdi. Başsanık Zschäpe, tanıkların sorgusuna yeni savunma avukatının tayininden sonra devam edilmesini talep etti. Bu talep geri çevrildi; ancak Avukat Grasel’in Zschäpe için tayin edilip edilmeyeceği ise daha sonraki duruşmalarda belli olacaktı.
Duruşmada Temme’nin eşi ile eşinin kızkardeşi arasında gerçekleşen telefon görüşmesi dinlendi. Bu telefon görüşmesinde Temme’nin eşi Türklerden pislik olarak bahsediyordu. Eş Temme’nin baştan aşağı nefret dolu olan ifadeleri, aslında, bu davada ve davayla birlikte konu edilmesi, tartışılması ve yargılanması gereken gerçeklikleri de ortaya koyuyordu: “Türk” düşmanlığı, “yabancı” düşmanlığı, “Yahudi” düşmanlığı … , yani “insan” düşmanlığı, yani ırkçılık, yani nefret suçu.

2013-10-01_Aishe_und_Ismail_Yozgat_c_Robert-Andreasch

Aishe ve İsmail Yozgat (2013)

Eşinin ardından Temme bir kez daha tanık sandalyesindeydi. Temme duruşmaya iyi hazırlanmıştı, yine benzer ifadeler verdi. Temme’nin sorgusunun ardından öldürülen Halit Yozgat’ın babası söz aldı. Baba Yozgat, oğlunun öldürüldüğü Kassel’deki internet kafeye olay yeri incelemesi yapılması talebiyle bir dilekçe verdi. Baba Yozgat, olay günü internet kafede bulunan ve olay yerinden ayrılırken Halit Yozgat’ı görmediğini, silah sesi duymadığını, olaya dair bir bilgisinin olmadığını ileri süren eski istihbarat görevlisi Temme’nin doğruları söylediğine inanmıyordu. Ve bu düşüncesini mahkeme salonunda şöyle dile getirdi: “Bu adam, sayın Temme yalan söylüyor. Yalan söylediğini hepimiz biliyoruz. Gerçeği neden görmek istemiyoruz?”

Adalet arayan bir babanın, gerçeklerin ortaya çıkması için ısrarla adalet arayan bir babanın, aradan geçen 9 yıla rağmen acısı halen yüzünden okunan bir babanın, bu anları yaşaması kim bilir ne kadar zordur. Zor olsa da, baba Yozgat ve diğer aileler için “adalet” arayışı devam ediyor.


NSU Davası – Temmuz 2015

NSU Davasının 215. duruşma günü 1 Temmuz 2015’te görüldü. Mahkemeya tanık olarak çağrılan Reiner Görlitz ifade verdi. Kendisi bugüne kadar kamuoyunun bildiği 43 muhbirden biri olan muhbir Carsten Szczepanski’den sorumluydu. Mahkeme karşısına tanınmamak için yüzünü kapşonu yardımıyla saklayarak çıkan (Brandenburg Anayasayı Koruma Teşkilatı görevlisi) tanık Görlitz, somut ifadelerden kaçınırken Szczepanski’ye dair mahkemeye zaten sunulmuş olan raporları “eğer öyle not aldıysam …“ sözleriyle kısaca doğrulamaktan öteye geçen bir ifadede bulunmadı. İfadesinin geri kalan kısmında -aşina olunan şekilde- hiçbir şey hatırlamadığını söyledi. Militan Neonazi örgütü olan Blood&Honour (Kan ve Onur) kadrosunu, temin edilen silahları ve hatta 1994-1999 yılları arasında kendisinin sorumluluğunda olan muhbir Szczepanski’nin numarasını bile hatırlamıyordu. Mahkeme Başkanı Götzl’e yanıtı genellikle “hatırlamıyorum“ oldu.

Muhbir Szczepanski 1998 yılında Zschäpe, Mundlos ve Böhnhardt hakkında Anayasayı Koruma Teşkilatı’na defalarca bilgi vermişti. Ancak Anayasayı Koruma Teşkilatı muhbirin örgüte dair verdiği tüm bilgilere dair raporları ne mahkemeye ne de davanın avukatlarına -verilerin gizliliği gerekçesiyle- sunmaktan kaçınıyor. Tanığın sorgusu devam ederken beklenmedik bir şekilde yarıda kesildi ve ileri bir tarihte yeniden çağrılmasına karar verildi. Çünkü sanık Wohlleben’in savunma avukatı (kendisinin gerekçelendirdiği) kimi durumlarda duruşmaların kamuya kapalı olması, yani basın ve izleyicilerin olmaması, yönünde bir dilekçe sundu. Mahkeme bu konuda ve tanığın tekrar çağrılması konusunda karar verecek.
7 Temmuz günü görülen duruşmada başsanık Zschäpe’nin dördüncü avukatına dosyaları incelemesi için bir hafta süre verildi. Zschäpe’nin isteği üzerine mahkeme Münihli avukat Grasel’i atamış ve böylece Zschäpe’nin avukat sayısı dörde yükselmişti. Av. Grasel davaya hazırlanabilmesi için duruşmalara iç hafta ara verilmesini talep etti. Mahkeme avukatın bu talebini kısmen de olsa kabul etti ve bazı duruşma günlerini iptal ederek avukata bir hafta süre tanımış oldu. Müdahil avukat Hoffmann’a göre duruşmalara ara verilmesi talebi ve bu talebin kısmen de karşılanması hukuki açıdan gerekli değildi. Savcının da belirttiği üzere Zschäpe’nin zaten üç avukatı vardı ve bu avukatlar tarafından temsili devam ediyordu. Zschäpe geçen Haziran ayında avukatı Anja Sturm’un görevden alınması için dilekçe vermiş; ancak mahkeme Zschäpe’nin gerekçesini haklı görmemiş ve bu talebini reddetmişti. Av. Hoffmann’a göre yeni avukat Grasel’in atanması da mecburi değildi (bkz. www.nsu-nebenklage.de 07.07.2015 tarihli rapor)

14 Temmuz tarihli duruşmada öne çıkan ise NSU’nun küçük ve izole bir hücre olamayacağını ortaya koyan ayrıntılar ve de mahkemeye çağrılmış bir Nazi tanık, onun hafıza boşlukları ve/ya yalanlarıydı. NSU üyeleri Mundlos ve Böhnhardt’ın 4 Kasım 2011’de banka soygunu için kullandıkları aracın kiralandığı kiralama şirketinin bir çalışanı tanık olarak dinlendi. Tanığın ifadesine göre aracı kiralayan ve teslim alan Uwe Böhnhardt’ın yanında bir kadın ve kadının yanında da ona “anne“ diye seslenen bir kız çocuğu vardı. Tanığın ifadesi, bu kişinin Beate Zschäpe olmadığını ve Uwe Mundlos, Uwe Böhnhardt ve Beate Zschäpe üçlüsünün sadece üç kişiden ve dört destekçiden ibaret olmadığını gösteriyordu. Bu durum aslında bugüne kadar ortaya çıkan pek çok detaydan sadece biriydi. Diğer yandan mahkeme karşısında Nazi olan bir tanık vardı. Sanık Eminger ve kardeşinin örgütü olan “Erzgebirge Beyaz Kardeşliği“nin eski üyesiydi ve bugün hala sanık Eminger aracılığıyla NSU örgütü için en az yedi sene boyunca evler kiralaladığı kuvvetle muhtemel olan Matthias D. Ile arkadaşlar. Ancak tanık Marcel S. Tıpkı diğer pek çok Neonazi tanık gibi hatırlamakta güçlük çekiyordu (!) Av. Hoffmann’a göre ‚Tanık iddia ettiği hatırlama güçlüklerini o kadar utanmazca öne sürdü ki sonunda -bu davada bir ilk olarak- Başsavcı Weingarten yalan ifade vermekten dolayı‘ hakkında cezai işlem başlatılması hususunda tanığı uyardı (daha detaylı bilgi için bkz. nsu-watch.info ve nsu-nebenklage.de)

15 Temmuz günü görülen duruşmadaki tanıklardan öne çıkan birisi vardı ki; o da Thüringen Vatan Savunması adlı örgütün eski yönetici kadrolarından olan bir üyesi idi. Sorgusu tamamlanamayan -ve hatırlamayan, inkar eden, yalan söyleyen- Mario B. ileri bir tarihte tekrar hakim karşısına çıkacak.

20 Temmuz günü yaşananlar, yine basının ve duruşmayı takip eden çevrelerin “sansasyonel“ bir durum olarak gördükleri türdendi. Basını ve diğer çevreleri meşgul eden gelişme ve bu yolla dikkatleri NSU Davasına kayanlar, bu konuyla o kadar çok meşgul oldular ki davada aslında hep olması gereken dikkat ve ilginin odağı yine kaymış oldu. Gözler mahkemeye görevden azledilme dilekçesi veren başsanık Zschäpe’nin üç savunma avukatına çevrilmişken, Zschäpe’nin oturma düzenine dair başvurusunun ve mahkemenin bunlarla bu derece meşgul olmasının ardından müdahil avukat Mehmet Daimagüler tepki gösterdi: “Müvekkilimin asıl sorusu: Benim kardeşimi kim öldürdü? Neden benim kardeşim ölmeliydi?“ (bkz. @nsuwatch Twitter, 20 Temmuz 2015: NKRA @DaimagM zur Sitzordnungsdebatte: “Hauptfrage meiner Mandantschaft: Wer hat meinen Bruder umgebracht, warum musste er sterben?“, https://twitter.com/nsuwatch/status/623065068998148096) Davanın ilk gününden bu yana savunma avukatları mahkemeye hakimin reddi gibi çok sayıda başvuruda bulunmuşlardı. Hem geçen yıl hem de geçtiğimiz ay Zschäpe avukatlarının görevden alınmasına dair dilekçe vermiş, güveninin kaybolduğunu ileri sürmüştü. Bugün de başsanığın üç avukatı birden görevden çekilmeleri için dilekçe vermiş, duruşma ve seyri verilen aralarla yine bölünmüştü. Oysaki davanın en başından beri hep sorulması gereken ve özellikle mağdur aileler için cevabı olmazsa gerçek adaletin sağlanmasının mümkün olamayacağı o sorular: Neden benim babam? Benim babamı, eşimi, arkadaşımı, kardeşimi kim öldürdü? Niye öldürdü? Daha kimler var? İşte Av. Mehmet Daimagüler bu davanın asıl konusunun bu soruların cevaplarını ısrarla aramak gerektiğini (tekrar) vurgulamış oldu.

Mahkeme heyeti aynı gün savunma avukatları Av. Heer, Av. Sturm ve Av. Stahl’ın görevden ayrılma isteklerini reddetti. Böylece NSU Davası ’sekteye uğramadı‘ ya da sosyal medya ve basını meşgul eden soru da yanıtlanmış oldu: Dava ‚başa da sarmayacak‘!

21 Temmuz duruşma günü başsanık Zschäpe’nin bir gün önce verdiği dilekçenin ele alınmasıyla başlamıştı. Zschäpe kendisi ve savunma avukatlarının oturma düzenine dair bir dilekçe vermiş ve daha önce de yeni avukatı Grasel’in yanına oturmak istediğini göstermişti. Mahkeme Başkanı Götzl savunmanın kendi arasında mı anlaşacağını yoksa kararı kendisinin mi vermesi gerektiğini sorduğu esnada, avukat Heer Zschäpe’nin kendisine yönelik görevden alınması talebi ile yeni bir dilekçe vermiş olduğunu ifade ederek konunun güncelliğini sorguladı. Yeni avukat Grasel oturma düzeninin netleşmesi gerektiğini belirtti ve artık Av. Heer müvekkili Zschäpe’nin hemen yanında değil, bir koltuk uzağında oturacaktı. Duruşma bu nedenden ötürü bir kez daha geç başlamış oldu. Mahkemenin tüm taraflarının bilgisine sunulmayan ve Av. Heer’in görevden alınmasına yönelik olan bu dilekçe hakkındaki kararını mahkeme duruşmanın görüldüğü saatler dışında karara bağlayacak.
Duruşmaya çağrılan tanıklar arasında Henning H. Vardı. Kendisi 1996-97 yıllarında Jena’da NSU üçlüsü, sanık Wohlleben ve Kapke ile birlikte bomba imal etmek ve bulundurmak suçlarından yargılanmıştı. Çivi ve vidalarla imal edilen bombanın yılbaşı eğlencesi olduğunu iddia eden H. aslında 1990’lı yılların Nazi (gençlik) gruplarının nasıl büyük bir tehlike ve tehdit içerdiğini ve yetkililer tarafından nasıl hafife alındığını gösteriyordu.

29 Temmuz günü mahkemeye çağrılan tanık Brandenburg Anayasayı Koruma Teşkilatı görevlisi Görlitz idi. 1 Temmuz’da ifade veren ve sorgusuna devam edilen Görlitz, yine kapşonu ve peruğuyla yüzünü gizlemeye çalıştı (bkz. 215. Duruşma Tutanağı). Tanık ifade verirken önünde bazı belgeler vardı. Bunları ifadesine hazırlık için kullandığı iddia etti. Müdahil avukatlar bu belgelerin mahkemeye teslim edilmesini talep etti; ancak müdahillerin bu talebini tanık reddetti. Mahkeme Başkanı bu belgelerin mahkemeye teslim edilmesi gerektiğini, Brandenburg İçişleri Bakanlığı belgelerin mahkeme tarafından değerlendirilip değerlendirilemeyeceğine karar verene kadar orada saklanmaları gerektiğini söyledi. Verilen aranın ardından da hakim Götzl, Bakanlığın önerisini kabul ettiğini, dosyaların mahkemede kalacağını ve dosyalara inceleme yasağının gelip gelmeyeceğinin denetleneceğini bildirdi (www.nsu-nebenklage.de , 29.07.2015 tarihli rapor). Bu, Brandenburg Anayasayı Koruma Teşkilatı görevlisi Görlitz’in tanık olarak mahkemeye bir kez daha gelmesi gerekeceği anlamına geliyordu.


NSU Davası – Ağustos 2015

Ağustos ayında sadece iki duruşma görüldü ve ardından adli tatile girildiği için duruşmalara 2 Eylül’e kadar ara verilecek. Zschäpe’nin avukatlarının görevden alınması talebini mahkeme heyeti reddetmişti. Bugüne kadar susma hakkını kullanan ve duruşmalar esnasında hiç konuşmayan başsanık Zschäpe’nin “acaba konuşacak mı” ya da avukatlar görevden alınırsa “dava düşer mi” gibi spekülatif sorular da karşılığını bulmamış oldu.

3 Ağustos günü görülen duruşmada müdahil avukatlar, Anayasayı Koruma Dairesi’nin imha ettiği dosyaların yeniden incelenmesi için mahkemeye dilekçe sundu. Sayıları 50 olan müdahil avukatlardan 29’u imha edilmelerinin ardından kısmen yeniden eski haline getirilen dosyaları görmek istiyor. Söz konusu dosyalar, yıllarca işlenen ve failleri bulun(a)mayan cinayetler, düzenlenen bombalı saldırılar ve soygunların NSU adlı ırkçı bir terör örgütü tarafından gerçekleştiğinin ortaya çıktığı 4 Kasım 2011’den hemen sonra, 11 Kasım 2011 tarihinde Federal Anayasayı Koruma Dairesi’nde imha edilmişti. Müdahil avukatlar verdikleri dilekçe ile ayrıca, imhadan sorumlu olan “Lothar Lingen” takma adlı görevlinin de tanık olarak çağrılmasını talep ediyor.

Müdahil avukatlar, devletin kurumları tarafından imha edilen çok sayıda dosyanın olmasının, NSU örgütünün gerçekleştirdiği eylemlerin aydınlatılmasını engellediğini ileri sürüyor. Bu nedenle de dosyaların dava dosyaları olarak sunulmasını ve kapsamlı ve etkin bir soruşturma yürütülmesi talep ediliyor.

Ayın ikinci ve son duruşması 4 Ağustos günü görüldü. Cinayet silahı olarak bilinen Ceska marka silahın temini ve teslimat zinciriyle ilgili yine tanık ifadesine başvuruldu. İsviçreli polis tanığın ifadesi iddianameyi doğrulamış oldu. İddianameye göre Ceska silahı Hans-Ulrich-Müller aracılığıyla Thüringen’e, oradan da başka kişiler üzerinden NSU Davası sanıkları Wohlleben ve Schultze’ye ulaştırılmıştı. Böylelikle Wohlleben’in savunmasının, Ceska 83 marka cinayet silahının teslimatı konusunda şüphe uyandırma çabalarından biri daha başarısızlığa uğradı (bkz. www.nsu-nebenklage.de , 04.08.2015 tarihli rapor)

Son haftalardaki duruşmaların odağını başsanık Zschäpe ile eski ve yeni avukatları arasında yaşananlar oluştururken, duruşmalarda sanık Ralf Wohlleben’i iki yeni avukat temsil etti. Nisan 2015 tarihinden itibaren yeni avukat Nahrath’ın tayin edilmesiyle birlikte, sanık Wohlleben artık üç avukatla temsil ediliyordu. Ağustos ayındaki duruşmalarda Av. Klemke’nin yerine Av. Lober ve Av. Nahrath’ın yerine de Av. Junge temsil ettiler. Bu, her iki temsili avukatın da aşırı sağ çevrelerde yaptığı ilk iş değildi. Av. Lober (Köln) için bu durum sadece müvekkili ile sınırlı değildi; kendisi 1990’lı yıllarda “Staatsbriefe” adlı radikal sağ derginin yazarıydı. NSU Davasında sanık Wohlleben’in savunan ve aşırı sağ çevrenin avukatları olarak bilinen bu iki avukatın varlığı bile, Wohlleben’in aşırı sağ çevreler içindeki köklerinin ne kadar derin olduğunu gösteriyor (bkz. http://www.nsu-watch.info/2015/08/neue-anwaelte-fuer-wohlleben-in-vertretung/ ).

Duruşmada adli tatil sonrası görülecek yeni duruşma günleri konu oldu. Ocak 2016’ya kadar verilen duruşma günlerinin önceden olduğu gibi yine haftada üç gün olması bekleniyor. Davanın Eylül 2016’ya kadar sürmesi öngörülüyor.

2 Eylül saat 09:30’da, A 101 no’lu mahkeme salonunda NSU Davasına ve “adalet arayışına” devam edilecek.