NSU Davası Ekim ayındaki gelişmeler – Davaya müdahil olunması elzemdir

0

* Özge Pınar Sarp

Davaya olunması elzemdir

2014-02-05_NSU-Prozess_Schild_Eingang_Zuhörer_c_Robert-Andreasch

Münih Eyalet Yüksek Mahkemesi izleyici giriş alanı, Foto: Robert Andreasch

NSU Ceza Davası’nda saldırısı mağdurlarından birini temsil eden müdahil avukat Ralph Willms, müvekkili olan Meral Keskin’in aslında var olmadığını bildirerek davadan çekildiğini açıkladı. Söz konusu müdahil daha önce duruşmalara çağrılmış, ancak bazı gerekçeler öne sürerek her defasında bir sonraki duruşma gününe geleceğini avukatı aracılığıyla duyurmuştu. Mahkeme başkanı Götzl’in ısrarlı sorusu üzerine Av. Willms, müvekkili Keskin ile bire bir hiç görüşmediğini, kendisine bir aracı ile ulaştığını ve aradan geçen yaklaşık 2,5 yıl sonunda da böyle bir kişinin olmadığını öğrendiğini ileri sürdü. Av. Willms’in yaptığı yazılı açıklamaya göre, kendisi de Keupstrasse saldırısı mağduru olan bu aracı kişi tarafından kandırılmıştı. Bu durumu yeni tespit ettiğini, aracı şahsa yönelik suç duyurusunda bulunduğunu belirten avukat davadan çekildiğini duyurdu. Bu durum basında hemen sansasyonel bir haber olarak duyuruldu. Basın yaptığı haberlerde müdahilliği yani davaya müdahil olan mağdur aile ve yakınlarını ve onları temsil eden avukatlarını sorgulayacak duruma getirdi. 2004 yılında Köln şehrinin Keupstrasse sokağında patlayan çivili bomba saldırısında yaralanan en az 22 mağduru ve onların müdahil avukatlarını incitici şekilde haberler yapıldı. Davayı takip edenlerin çok iyi bildiği gibi, NSU davasında müdahil avukatlar sadece sanıkların ceza almasıyla ilgilenmemiş; ırkçı terörün mağduru olan müvekkillerinin soruşturmalar esnasında maruz kaldıkları ırkçı ve ayrımcı tutumları, onların yaşadıkları travmayı da duruşmalarda gündeme getirmiştir. Yine müdahil avukatların çabası sayesinde Anayası Koruma Daireleri, istihbarat görevlileri ve muhbirler ile aşırı sağcı gruplar arasındaki ilişki ağı sorgulanmıştır. Özellikle Halit Yozgat cinayeti esnasında olay yerinde bulunan eski istihbarat görevlisi Andreas Temme ile muhbir Carsten Szczepanski’nin rolü müdahil avukatların ısrarlı çabalarıyla davada ele alınmıştır. Ayrıca müdahil avukatlar NSU suçlarının tümüyle aydınlatılabilmesi için, Savcılığın iddianamesine takılsalar da, iddianamenin koyduğu engeli aşmaya, NSU terör örgütünün diğer destekçilerini ortaya çıkarmaya çalışan zorlu bir mücadelenin içindedirler. Bugüne kadar mahkemeye çok sayıda dilekçe veren ve NSU örgüt ve destekçi ağının ortaya çıkarılmasını talep eden, dava için önemli ve gerekli olan tüm bilgi ve belgelerin mahkemeye ve davanın taraflarına sunulmasını talep eden müdahil avukatların tek isteği, müdahil ailelerin sordukları sorulara cevap bulabilmekti. (bkz. Aslında hiç var olmayan bir müdahil davacı ile onun avukatına ilişkin bir yorum, 15.10.2015, https://www.nsu-watch.info/2015/10/aslinda-hic-var-olmayan-bir-muedahil-davaci-ile-onun-avukatina-iliskin-bir-yorum/)

Bu skandal gelişmeden sonra sanık Zschaepe’nin avukatlarından Av. Heer, Stahl ve Sturm içeriğini ‚ya yönelik durumun açıklığa kavuşturulması talebinin oluşturduğu bir dilekçe verdiler. Savunma, müdahil davacı ile ilgili yeterli denetim yapılıp yapılmadığını ve davaya müdahil olarak nasıl izin verildiğinin ortaya çıkmasını istiyordu. Bu dilekçe üzerine Zschaepe’nin dördüncü avukatı Grasel, kendisinin ve müvekkilinin bu dilekçeden haberdar edilmediklerini söyledi ve ardından Av. Heer ile Av. Grasel arasından bir tartışma başladı. Heer Grasel’i davaya iyi hazırlanmamakla suçlarken, Grasel ise Heer, Stahl ve Strum’un kendisiyle görünmekten kaçındıklarını ve kendisine şu ana kadar toplanan delillerle ilgili belgeleri vermedikleri yönünde şikayetini dile getirdi. Duruşma salonunda olan pek çok kişiyi rahatsız eden ve artık bıktırma durumuna getiren savunma avukatlarının kendi aralarındaki ve müvekkilleri Zschaepe ile girdikleri tartışmalar, davayı başından beri takip eden arkadaşlarımızın kindergarten/çocuk yuvası hashtag’i ile attıkları tweetle gösterdikleri tepkiye de neden oldu. (bkz. https://twitter.com/nsuwatch/status/651675282001276928 ). Wohlleben’in savunma avukatı da Zschaepe’nin gerektiği gibi usulüne uygun savunmasının avukatların durumu nedeniyle yapılmadığını, müdahil davacının nasıl davaya müdahil olduğunun incelenmesi ve Av. Grasel’in duruşmalara yeterince hazırlanmasının sağlanması için duruşmalara ara verilmesi, ve müvekkili sanık Wohlleben’in tutuksuz yargılanmasını talep etti.

13 Ekim tarihli duruşmada yine savunma avukatlarının verdiği dilekçelerle duruşmanın olağan seyri  sekteye uğradı. Mahkeme, Wohlleben’in savunmasının davanın durdurulması ve Wohlleben’in tutukluluk haline son verilmesi talebiyle yaptıkları başvuruyu geri çevirdiğini bildirdi.
14 Ekim tarihli duruşmada Wohlleben’in savunması hakimin reddi talebinde bulundu. Ancak Götzl bu duruma yönelik bir kararı beklemeden duruşmaya devam edilmesi kararını aldı. Duruşmanın tek tanığı daha önce de ifadeye çağrılan Mario Brehme oldu (bkz. 15.07.2015 tarihli tutanak). ‚Davasına ve ülküdaşlarına bağlı‘ Nazi tanık, duruşmalarda sıklıkla görüldüğü üzere ifade vermekten kaçınmaya çalıştı; özellikle sanık Wohlleben’i masum göstermeye çabaladı. Tanığa dair önemli bir durum da Anayasayı Koruma Dairesi yani istihbarat dairesi için muhbirlik yapıp yapmadığı idi. Duruşmada tanığın buna cevap verme zorunluluğu olıp olmadığı üzerine tartışmalar yaşandı. Ancak tanık Brehme’nin sorgusu yeniden ifadeye çağrılmak üzere şimdilik bitti. Duruşmanın sonuna doğru Hakim Götzl hakimin reddi dilekçesini göz önünde bulundurarak bir sonraki duruşma gününün iptal olduğunu duyurdu. Müdahil avukat Hoffmann’a göre “duruşmayı iptal etmek için ortada bir sebep yok. Tanıklar çağrıldı, dava katılımcıları orada ve Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu hakimin reddi dilekçesinin verilmesinin ardından da duruşmaya devam edilmesine her şekilde olanak tanıyor.“ (nsu-nebenklage , 14.10.2015 tarihli rapor)

20 Ekim’de 238. duruşma görüldü. Duruşmada NSU örgütü üyelerinin ortak yaşadıkları ve kullandıkları Frühlingstrasse’de bulunan eve dair kamera kayıtları gösterildi. Binanın çevresini, binanın ve diğer dairelerin girişini gözetlemek için örgüt üyelerinin kendi kurdukları ve kayıt altına aldıkları bu kamera görüntülerinde üçlünün dikkat çekici olmayan günlük sıradan yaşantılarına dair görüntüler var. Ancak bunun yanı sıra NSU Davasında tutuksuz yargılanan sanık Andre Eminger’in eşi olan Susan Eminger’in çocuklarıyla örgüt evini ziyaret ettiği de görüntüler arasında. Ayrıca evi kiralamış olan Matthias D.’nin de üçlünün evine yaptığı ziyaret görüntülerde var. (Her ikisinin de NSU örgütünü desteklediklerine dair soruşturma açılmıştı.) Duruşmada ayrıca Uwe Böhnhardt’ın cesediyle ilgili bir DNA raporu okundu. Ayrıca Eisenach’ta yanan karavanda pembe çocuk ayakkabısı ve kimliği şu ana kadar tespit edilemeyen bir başka kadına dair DNA izi vardı. Bu deliller ve görgü tanığı ifadesi en az bir kadın destekçinin varlığını gösteriyordu.

21 Ekim’de görülen duruşmada Eisenach’taki karavanda bulunan şehir haritaları, adres listeleri ve gözetleme notlarına dair tanık ifadelerine başvuruldu. Federal Kriminal Dairesi görevlisi yaptığı incelemeleri aktardı. Thüringen bölgesine ait şehir planlarına dair yapılan incelemelerde banka soygunları için tutulan notlardan birinde örgütün saldırı düzenlediği bir banka da vardı. Ayrıca farklı şehirlere ait haritalar ve adres listeleri de incelenmişti. Zwickau, Münih ve Nürnberg’e dair notlar bulunmuş, Nürnberg ile ilgili bir listede 2005 yılında İsmail Yaşar cinayetinin işlendiği yer el yazısıyla işaretlenmişti. Ayrıca Türk ve Müslüman dernekleri, mülteci barınakları, çeşitli parti merkezleri ve silah satan yerlere dair notlar bulunuyordu. Bazı yerlerde detaylı notlar alınmıştı, kapı açık, kilit yok gibi. Zaman bakımından 2004 yılı sonu ve 2005 yılına dair olan bu notlar, NSU örgütünün başka eylemler planladığına da işaret ediyordu.

22 Ekim günü tanık olarak çağrılan Federal Kriminal Dairesi görevlisi örgütün Frühlingstrasse’deki evinde bulunan haritalara ve listelenmiş olan kurumlara dair ifade verdi. Bu kurumları anlatırken onlardan “İslamcı“ kurumlar olarak bahsetti. Heyet Başkanı Götzl’in bununla neyi kastettiğini sorması üzerine  “oryantal, Osmanlı vs. demek istiyorum“ diyerek kastettiği şeyin “Alman halkından farklı bir kökene sahip“ insanları temsil eden kurumlar olduğunu ifade etti (bkz. ilgili tweetler, https://twitter.com/nsuwatch/status/657136807113572352 , https://twitter.com/nsuwatch/status/657139736599994369) Duruşma salonundan ve izleyicilerden tepkiler gelirken, sanık Wohlleben’in avukatı sinirlenerek heyet başkanından salonda sessizliği sağlamasını istedi. Tanık olarak çağrılan diğer bir Federal Kriminal Dairesi görevlisinin incelemelerine göre, Greifswald ve Plauen’de özellikle bankalar gözetlenmiş, Ludwigsburg ve Dortmund’da ise aralarında Türk ve İslam derneklerinin ve Türkiyeli göçmenlerin işlettiği dükkanların gözetlendiği anlaşılıyordu. İlgi çekici bir not vardı ki, Dortmund’a dair “Mühlheim Köln’deki gibi bir konut bölgesi“ notu düşülmüştü. Yani Köln Keupstrasse’de 2004 Haziran ayında gerçekleşen saldırı kastediliyordu. Ayrıca 3 Nisan 2006 tarihinde, yani Mehmet Kubaşık cinayetinden bir gün önce, Dortmund’un haritası ve oraya dair bir listenin dökümü alınmıştı. Tüm bunlar ırkçı terör örgütü üyelerinin ve destekçilerinin cinayetleri ve saldırıları en iyice ayrıntısıyla planladıklarını, ve “ölüm planlarının“ o güne kadar işledikleri suçlarla sınırlı kalmayacağını gösteriyordu.

Müdahil taraftan mahkemeye yeni delil sunması amacıyla bir dilekçe daha verildi. Bununla, Blood&Honour (Kan ve Onur) İskandinavya örgütünün NS88 (Nazi sembolü) isimli dağıtımcısı tarafından sürülen “Kriegsberichter“ yani Savaş Muhabiri videosunun incelenmesini talep ettiler. Jena Arkadaşlığı’nın kurucu üyelerinden biri olan tanık duruşmada verdiği ifadesinde (bkz. 16.09.2015 ve 07.10.2015 tarihli tutanaklar) “yoldaşlarının“ olduğu bu videoları izleyip bunun üzerine “militan bir örgüt“ konusunda tartışmalar yaptıklarını belirtmişti. Müdahil Av. Hoffmann’a göre bu videolar henüz 90’lı yılların ortasında geniş bir alana yayılmış olan ve NSU üyelerinin içinden çıktığı Jena Arkadaşlığı’nın da sahip olduğu aşırı şiddet yanlısı ırkçı ideoloji hakkında önemli bilgiler sağlayabilir (nsu-nebenklage 22.10.2015 tarihli rapor).

27 Ekim’de NSU Davasının 241. duruşması yapıldı. Duruşmayı izlemeye gelenler arasında üç de vardı. Neonazi sembollerinin olduğu tişörtlerini ve “Siyah Güneş“ dövmelerini açıkça gösteriyorlardı. O günkü duruşmanın tanıkları arasında olan Federal Kriminal Dairesi görevlisi Meral Keskin’e dair ifade verdi. Yapılan araştırmalar sonucu, Keupstrasse’de 2004 yılında gerçekleşen bombalı saldırı sonucu mağdur olduğu gerekçesiyle NSU Davasının müdahillerinden biri olan Meral Keskin adlı davacının aslında var olmadığı doğrulandı. Davada bu kişiyi temsil eden müdahil avukat Ralph Willms’in, söz konusu kişiye başka bir müdahil davacı aracılığıyla ulaştığı, hatta bunun için bir komisyon verdiği ve sonuç olarak bu kişi tarafından kandırıldığı avukatı aracılığıyla açıklandı. Skandalları seven medyanın hiç vakit kaybetmeyip müdahillerin ve müdahilliğin itibarını zedeleyici ifadeler kullanması, bu durumun davada müdahilliğin yeniden sorgulanması gerektiğini gösteren bir dönüm noktası olduğu yönünde tartışmaların yapılması üzerine biz de NSU-Watch olarak bir yazı kaleme aldık. Müdahil davacılar ve onların avukatları başta olmak üzere, mağdur aileleri ve yakınlarını düşürebileceği durumun verdiği rahatsızlığı biz de paylaşıyoruz: Söz konusu bu sahtekarlık 2004 senesinde Keupstrasse’de yaşanan çivi bombalı saldırıda, bu saldırıya maruz kalanların ağır yaralar almış olduğu ve travma geçirmiş oldukları gerçeğini değiştirmez; aynı zamanda hadisenin sonuçlarının ve koşullarının hala aydınlatılmamış olmasını da değiştirmez. Bu insanların avukatları aracılığıyla bu davada haklarını araması şüphe götürmez bir zorunluluktur. Münferit kişilerin hatalarından dolayı bunun (müdahil olma) gerekli olup olmadığı sorgulanamaz (bkz. Aslında Hiç Var Olmayan Bir Müdahil Davacı ile Onun Avukatına İlişkin Bir Yorum, 15.10.2015) Müdahil davacı Gamze Kubaşık’ın (4 Nisan 2006’da Dortmund’da öldürülen Mehmet Kubaşık’ın kızı) avukatı Scharmer müdahil olmanın haklılığını ve önemini şu sözlerle ortaya koydu: “Avukat Willms’in ve söz konusu diğer kişilerin yanlış davranışının diğer müdahil davacıların bu davadaki haklarının bilinçli bir şekilde farkında olmaları ve haklı çıkarlarının korunmasını istemeleri üzerinde bir etkisi yok ve olamaz.“ (nsu-nebenklage ,27.10.2015 tarihli rapor) Ayrıca duruşmada Enver Şimşek ve Halit Yozgat cinayeti ve eski istihbarat görevlisi Andreas Temme’nin rolünün aydınlatılmasına dair verilen dilekçelerin Heyet tarafından reddedildiği bildirildi.

28 Ekim günkü duruşmada müdahil taraf, sanık Gerlach’ın Nazi çevresinden ayrıldığı iddiasına yönelik dilekçeler verdi. Gerlach 6 Mayıs 2013 tarihinde verdiği ifadede, 1999 yılından bu yana Nazi çevrelerinden uzaklaştığını, 2004 yılında da tamamen ayrıldığını, ancak iki defalığına daha gösterilere katılmış olduğunu iddia etmişti. Müdahil avukatların dilekçesi bu iddiaların doğru olmadığının kanıtlanması yönünde verilmişti. Gerlach’ın 2011 yılına kadar Neonazi güsterisine katıldığı, internette Neonazi sayfalarını ziyaret ettiği, ırkçı içeriklere sahip sms’ler gönderdiği ve şiddet eylemleri gösteren NS örgütü Hammerskins’in İtalya’da düzenlediği konsere davet edilmiş, ayrıca bilgisayarında da “Pembe Panter“ figürüne dair görüntüler silinmişti (NSU örgütü işlediği suçları Pembe Panter figürü ile bir videoya çekmişti). Tüm bunların soruşturulması Gerlach’ın NSU’nun suçlarına ve bu videoya dair bilgisi olup olmadığına yönelik sorulara cevap olabilecekti. Ancak Mahkeme Heyeti müdahil avukatların verdikleri diğer dilekçelerin de reddedildiğini duyurdu. NSU suçlarının tüm sorumlularıyla açığa çıkarılması amacıyla verilen bu dilekçelerin reddedilmesi, aydınlatma sürecine katkı sağlayabilecek yeni delillerin ortaya çıkmasını engelliyor.

 

*NSU Ceza Davası duruşmalarının özeti için NSU-Watch makaleleri ve yayınlanmamış Ekim ayı duruşma tutanakları, @nsuwatch ve http://www.nsu-nebenklage.de/tr/2015/10/ adreslerinden yararlanılmıştır.