Bugünkü duruşmada Beate Zschäpe iddianameye ilişkin görüşlerini, savunma avukatı Grasel’in yüksek sesle okumasına izin verir. Ve ayrıca birçok şeyle birlikte söz konusu cinayetlerden de ancak cinayetler işlendikten sonra haberdar olduğunu belirtir. Seyirci salonu tıka basa doludur; konuyla ilgilenen pek çok kişi içeriye alınamamıştır. Açıklamanın sonunda avukat Grasel, savunma makamı avukatları Sturm, Heer ve Stahl’ın tayin edilmis müdafi görevlerinin sonlandırılması başvurusunda bulunur.
Mahkeme heyeti saat 09:46’da salona girer. Hakim Götzl selam verdikten sonra kişilerin tespiti işine geçer. Zschäpe’nin savunma makamına dönerek şöyle söyler: „Öncelikle Avukat Borchert burada.“ müdahil davacılardansa Elif ve Gamze Kubaşık, Adile ve Abdulkerim Şimşek, Ayşe ve İsmail Yozgat, Michaela ve Yvonne Boulgarides, ayrıca Sandro D’Alauro hazır bulunmaktadır.
Kişilerin tespitinin ardından Götzl şöyle söyler: „sanık Zschäpe Hanım’ın bugün açıklamada bulunacağı duyurulmuştur. Bu nedenle eğer Zschäpe Hanım açıklamayı teslim ettiyse bunun okunması ricasında bulunacağım.“ Avukat Grasel yüksek sesle okumaya başlar.
Açıklamanın ilk konusunu Zschäpe’nin çocukluğu ve gençliği oluşturur. Zschäpe çocukluğunu önce annesinin daha sonra da büyükannesinin yanında geçirmiştir; annesinin alkol tüketiminden söz eder.
„Duvarın yıkıldığı 1989/1990’lı yıllarda annem işssiz kaldı ve o zamana değin mevcut olan para sorunu daha da arttı. Annemden neredeyse hiç para alamıyordum, bu da arkadaş çevremdekilerle birlikte küçük hırsızlıklar yapmama neden oldu. […]
Aynı şekilde 1989/1990’larda Uwe Mundlos’la tanıştım. O da ben de Jena’da „Winzerla“ bölgesinde oturuyorduk. […] Boş zamanlarımızı düzenli olarak buluşan bir klik olarak geçiriyorduk. Hep birlikte milliyetçi öğeler taşıyan şarkılar dinliyor, söylüyorduk; bazense şarkı söylemekten çıkıyor böğürmeye dönüşüyordu söylediklerimiz. […] 19. Yaş günümde, daha önce bir kız arkadaşımın doğum günü partisinde bana takdim edilen Uwe Böhnhardt’la tanıştım. Ona aşık oldum; ancak o zamanlar hâlâ Uwe Mundlos ile birlikteydim. Bir kız arkadaşımdan onun pek çok kez suç işlediğini ve hapis yattığını öğrendiğimde de ona olan sevgimde bir şey değişmedi. […] Uwe Böhnhardt’la tanıştığım ilk zamanlarda bile üzerinde savaş uçağı pilotu ceketine benzer bir ceket ve ayağında paraşütçü çizmesi vardı; böylece onun dış görünüş itibarıyla hangi politik görüşe sahip olduğunu kestirmek zor değildi.
Silahlara olan yaklaşımı ise daha o zamandan belliydi; tatar yayı, gürz vb. çok sayıda silahı vardı; benim dairemdeki duvarda da bir adet nançaku asılıydı.
[…] Uwe Böhnhardt’la etrafındaki klik, ki onunla tanıştıktan sonra ben de bu klike dahil olmuştum, kendine „Kameradschaft Jena“ ismi vermişti ve dört beş kişiden oluşyordu. Küçük miktarda aidatlar ödeniyordu ve kasadan sorumlu olan kişi Uwe Böhnhardt’tı. Ben bu „Kameradschaft“ın bir üyesi değildim, aidat da ödemedim. Kendimi oraya ait de hissetmedim.
İlk kez Tino Brandt grubumuzla karşılaştığında, ki böylece hayatlarımız ve eylemlerimiz köklü şekilde değişti, aktif oldum. […]
Tino Brandt para sağlayan kişiydi; ilk eylemlerimizi ancak bu sayede gerçekleştirebildik. […] Tino Brandt fikirleriyle, temin ettiği parayla, milliyetçi içerikli metinlerle söz konusu tüm şeylere teşebbüs eden kişiydi. Onun parasıyla afişler asıldı, çıkartmalar hazırlandı, sağcı propaganda materyalleri dağıtıldı ve sözü edilen seyahatler düzenlendi. […]
Anma yürüyüş biçimindeki eylemlerimiz ya da bizim kendimizi lanse edişimiz basında genel olarak başka türlü gösterildi ve olaylar bizim bakış açımızdan yaşandığı biçimiyle aktarılmadı.
Bu nedenle bilerek kimi eylemlerle solculara karşı politik bir kutup oluşturmak istedik. Arbede çıkararak polisi ve böylece kamuyu harekete geçirerek dikkat çekmek istedik. […]
Nisan 1996 ve Aralık 1997 tarihleri arasında Uwe Mundlos ve Uwe Böhnhardt pek çok eyleme önayak oldu ki ben de kısmen bu eylemlere katıldım. […] Sahte bombaların kullanılmasıyla kamunun dikkati çekilmek isteniyordu; ayrıca eylemlerimizin ciddiyeti de algılanmalıydı. Ancak gerçekte kimsenin hayatına zarar vermek istemiyorduk. Her koşulda benim motivasyonum buydu ve ben diğerlerinin de durumu böyle gördükleri düşüncesinden yola çıkıyordum. […]
Birkaç gün sonra Uwe Böhnhardt benden ayrıldı ki bu bana çok acı verdi. Ayrılma nedeni olarak onun üstüne çok düştüğümü ve ona nefes aldırmadığımı söyledi. Sonraki haftalarda hem iki Uwe’den hem de klikten ayrılmıştım; neredeyse dışarıda bırakılmıştım.
Uwe Böhnhardt’a olan duygularım halen eskisi gibi kuvvetliydi. Görüşmesine görüşüyorduk ama sanki aramızda sonsuz bir uzaklık var gibiydi.
Sonraki haftalarda tekrar Uwe Böhnhardt’ın çevresindeki gruba dahil olmaya ve Uwe Böhnhardt’ı kazanmaya çalıştım. Bu amaçla da 10 Ağustos 1996 tarihinde Jena’daki arıtma tesisinde bulunan 5 Nr.’lı garajı kiraladım. Daha önceleri Uwe Mundlos ve Uwe Böhnhardt’la birlikte tenha bir yerde bir garaj kiralayıp propaganda materyalleri benzeri şeyleri orada depolamak üzerine konuşmuştuk.
Garajı kiralamış olmak benim için bir başarıydı. Bunun üzerine tekrar ikisiyle birlikte görüşmeye başladım.
Ardından ikisi de evde saklamak istemedikleri propaganda materyalleri ve başka pek çok şeyi garaja getirdiler. Evlerinde arama yapılacağına dair sürekli bir korku içindeydiler; bu nedenle garaj onların işine çok yaradı.
Bunun üzerine karabarut ve TNT depoladılar garaja. Karabarutun varlığından ise ancak 1997 İlkbaharı/Yazı haberdar oldum. Garajda TNT depolandığından ise kayıplara karıştığımız 26.01.1998’e değin haberim yoktu. […]
26 Ocak 1998
Söz konusu bugün Uwe Böhnhardt’ın dairesi arandı. Ona arama kararı gösterildi. Uwe Böhnhardt arama kararının benim kiraladığım daire için de olduğunu gördü. Evde arama yapılırken orada bulunan polisler onun gitmesine izin verdi ve Uwe Böhnhardt arabasıyla oradan uzaklaştı. […]
O esnada garajı kiralayan şahıs olarak orada depolanan patlayıcı maddelerden sorumlu tutulacağımın ayrıdına vardım. Geçmişteki eylemler ve garajda depolanan maddelerden dolayı birkaç yıl hapis yatmak zorunda kalacağım düşüncesinden yola çıktım. Bu nedenle Uwe Mundlos ve Uwe Böhnhardt’la birlikte olan biten her şeyi önce uzaktan izlemeye karar verdik. Ben bunun yıllarca sürebileceğini düşünmemiştim. […]
1998’in sonunda sürekli yakalanma korkusu içinde yaşadığımız bir seneyi neredeyse tamamlamak üzereydik. Ayrıca paramızın tamamını da harcamıştık.
Bu nedenle Uwe Mundlos ve Uwe Böhnhardt soygun düzenleyerek para temin etme teklifinde bulundular. Ben de buna rıza gösterdim; çünkü yasal bir şekilde ya da yakalanma tehlikesi olmadan para bulmamız için başka çıkar yol göremiyordum. Aynı zamanda –ikisinden de ayrı kalacağım anlamına gelse de- polise teslim olma konusundaki düşüncemi ilettim. İkisi de bunu yapmamam için beni ikna ettiler; bir de hapse girme korkusu tabii; ayrıca Uwe Böhnhardt’a olan duygularım da buna izin vermedi. […]
18 Aralık 1998 günü Uwe Mundlos ve Uwe Böhnhardt Chemnitz’deki Edeka Marketini soydular. Ben bu soygunun ne hazırlık ne uygulama aşamasına katıldım; fakat ben de çalınan paradan geçimimi sağladım. […]
09.09.2000
9 Eylül 2000 tarihinden önce ben, Uwe Mundlos ve Uwe Böhnhardt arasında o gün Nürnberg’de olacaklar hakkında herhangi bir konuşma geçmedi. Hiçbir şeyden haberim yoktu. Hazırlık çalışmalarından hiçbir şekilde haberdar olmadım. Biz sabahtan akşama değin birlikte değildik. Uwe Mundlos ve Uwe Böhnhardt bana nereye gittiklerini ve ne yapacaklarını söylemeksizin sık sık daireden çıkıyorlardı. Ben de alışveriş yapmak ya da sadece koşmak için sık sık dışarı çıkıyordum.
Dairede ne Ceska marka ne de Bruni marka bir silah gördüm. Bu silahları ne zaman ve nasıl temin ettiklerine dair de bir bilgim olmadı.
2000 senesinin eylül ayı başlarında evden gittiklerinde ne yapmayı planladıklarını bilmiyordum. Soygun yapacaklarını sanıyordum. Geriye döndüklerinde bana kısaca „hiçbir şey olmadığını“ söylediler.
İlkin Aralık 2000’nin ortasında Noel zamanı, 09.09.2000 tarihinde neler olduğunu öğrendim. Noel zamanının verdiği ruh halinden miydi, bilmiyorum, her koşulda Uwe Mundlos’un bakışlarından bir şeylerin yolunda gitmediğini anladım. Bunun üzerine onunla konuştum ve ona neler olduğunu sordum. O da bana aşağı yukarı üç ay önce neler olduğunu anlattı. Şok oldum. İkisinin nasıl böyle bir şey yapabileceklerini idrak edemiyordum. Çok sinirlendim, köpürdüm. İnsanın aklının alamayacağı böylesine bir eylem karşısında nasıl bir tepki vermem gerektiğini bilmiyordum. İnsan nasıl böyle bir şey yapabilir tarzındaki yoğun ithamlarıma Uwe Mundlos sadece „zaten her şey boktan“ yanıtını verdi ve her şeyi „korkunç bir patlamayla nihayetlendirmek“ istediğini söyledi. Bununla kastettiği şey neydi, kısa bir süre sonra Uwe Böhnhardt’tan öğrenecektim. […]
Bir insanı neden öldürdüklerine ilişkin soruma net bir yanıt alamadım. Herhangi bir perspektifin olmaması, hapishane ve genelde hakim olan yılgınlık duygusu gibi argümanlar getirdiler önüme. Bu açıklamaların hiçbiri benim için kabul edilebilir değildi. Cinayetin politik motivasyonu olduğuna dair tek bir kelime etmediler. Enver Şimşek’in yabancı olduğu için ölmesi gerektiğine dair ikisi de tek kelime etmedi. Bugüne değin halen ikisini bunu yapmaya iten gerçek sebebin ne olduğunu bilmiyorum. Açık açık bu suçu üstlenmiş oldukları ya da bununla övündükleri ya da politize etmek gibi düşüncelerine alenen hiç değinmediler.
Şimdi, benim de bir cinayete karışmış olma meselesiyle yüzleşme zorunluluğundan hareketle ikisine de gidip polise teslim olma isteğimden söz ettim. Soygunlardan dolayı uzun yıllar hapishanede kalma olasılığı nedeniyle gidip gerçekten teslim olur muydum, benim için net değildi; fakat yaptıkları şeyin benim için kabul edilmez ve tahammül edilemez olduğunu anlamalarını istiyordum.
Bu olayda kendilerini öldürmek istedikleri açıklamasıyla beni şaşırttılar. Asla polis tarafından tutuklanmamak konusunda konuşmuşlar ve bu konuda birbirlerine yemin etmişlerdi. Birbirlerine „kurşunu vereceklerine“ dair de yemin etmişlerdi. Nedeni ne olursa olsun başarısızlığa uğrayacak olurlarsa önce biri diğerini sonra da kendini vuracaktı.
Eğer polise gidecek olursam ikisi de bu sayede bulunacaklardı ve tutuklanmaları gündeme gelecekti; bu şekilde tutuklanmanın önüne geçmek istediler. […]
Benim için çözümü olmayan bir sorunla karşı karşıya bulunuyordum: Gidip polise teslim olmam durumunda uzun yıllar hapis yatmayı göze alacaktım ve muhtemelen büyükannem dışında, bana karşı sevgi dolu olan yegane iki insanın ölümüne sebebiyet vermenin vicdan azabını çekecektim. […]
O haftaya müteakip haftalarda sadece en gerekli şeyler hakkında konuşuldu. Örneğin Köln Probsteigasse’deki bombalı saldırıyı, basındaki haberleri okuyup onlara bu olayla ilgileri olup olmadıklarını sorduğumda öğrendim. Aralık 2000’nin ortasında yaşanan sert tartışmalardan önce pek çok kez ikisinin Köln hakkında konuştuklarını duymuştum. İkisi de bana bu eylemi Noel’den önce hazırladıkları bilgisini verdi. Uwe Böhnhardt bombayı odasında yapmış ve bizim yoğun tartışmalarımızdan sonra bombayı Köln’e götürmüşlerdi. Bombayı sepetin içine koyarak dükkana yerleştiren Uwe Böhnhardt’tı; o esnada her şeyi görebilecek bir şekilde dükkanın önünde bir yerde bekleyen ise Uwe Mundlos’tu.
Bombanın yapılışından hiçbir şekilde haberdar olmamıştım. Daha sonra buna ilişkin sorular sorduğumda ise ben koşuya çıktığımda bu işle meşgul olduklarını, sonuçta benim birkaç saat içinde geri döneceğimi bildiklerini öğrendim. Benimle herhangi bir tartışmaya girmeyi hazzetmedikleri için bu eylemi benden gizlemek istemişlerdi.
Benim bakış açımdan gaddarca ve keyfi olan böylesine bir eylemle neye ulaşmak istediklerini sorduğumda hor gören bir edayla „canlarının öyle istediği“ yanıtını verdiler. İkisinin ne denli duygusuz olduğu düşüncesi geldi aklıma ve ilk kez onlara ilişkin duygularım hakkında şüpheye kapıldım. Onlardan ayrılıp – özellikle de Uwe Böhnhardt’tan – kendimi hukuka teslim etmeye ise gücüm yoktu. […]
13.06.2001 ve 27.06.2001 tarihlerindeki eylemlere ilişkin ithamlar bağlamında sadece ne herhangi bir şekilde hazırlık aşamasına ne de eylemin uygulanmasına dahil olduğumu söyleyebilirim. Ne Uwe Mundlos ne de Uwe Böhnhardt, Nürnberg ve Hamburg’da yapmayı planladıkları şeyden söz etti.
05. 07. 2001’de Zwickau, Max-Planck-Straße’deki postaneyi soyduktan sonra bana bunu anlattılar. Benimle yüzleşmek ya da herhangi bir tartışmaya girmemek için öncesinde bana haber vermemişlerdi. 05.07.2001’de bana çaldıkları parayı gösterdiler ve gözyaşartıcı gaz kullandıklarını açıkladılar. Ayrıca bu konuşma kapsamında 13.06. ve 27.06.2001 tarihlerinde işledikleri cinayetleri anlattılar.
Benim nutkum tutuldu, şaşkına dönmüştüm ve onların anlattıkları şeylere tepki verecek durumda değildim. Ayrıntıları sormadım. Duymak istemiyordum. Beynim uyuşmuş gibiydi.
Aralık 2000’nin ortasındaki tartışmalarımızın ardından bir kez daha bir insana ateş edebileceklerine ihtimal dahilinde görmemiştim. […] Benim „neden“ soruma içi boş konuşmalarla yanıt verildi. Üstelik bu kez yabancı düşmanı denebilecek ifadelerde bulundular. Eskiden ikisi de“Schnecke“de bağıra çağıra provoke edici şarkılar söylerken bunu eyleme geçireceklerine imkan vermezdim. […]
Duygularım bir çatışma içindeydi:
Soygunların maddi avantajlarını kabul etmiş ve bunlardan faydalanmıştım.
Uwe Mundlos’a karşı çok yakın, dostane duygularım vardı; Uwe Böhnhardt’ı ise seviyordum ve ikisi de aynı zamanda benim ailemdi.
Cinayetleri en içten duygularımla, bütünüyle reddediyordum.
Uzun yıllar hapis cezası almaktan korkuyordum.
İkisinin de kendini öldürdüğü haberini almaktan ise daha da çok korkuyordum.
Bu ikilimden nasıl çıkacağıma dair bir türlü bir yol bulamıyordum ve kendimi olaylara bıraktım.
2001 Temmuz başlarında yapılan benim için şok edici ve umutsuzluğa kapılmama neden olan konuşmadan sonra (13.06.2001, 27.06.2001 ve 05.07.2001tarihlerinde yapılan eylemler hakkında) Uwe Mundlos ve Uwe Böhnhardt, 29.08.2001’de, Münih’te Habil Kılıç’ı öldürdüler.
Bu suçun ne hazırlık aşamasına katıldım ne de işlenmesine. Münih’e gittiklerinden haberim yoktu. Bugün hatırladığım kadarıyla bana başka bir soygun için uygun bir banka aramaya gittiklerini söylemişlerdi. […] Ben yine dehşete kapılmıştım. Fakat bu kez –Aralık 2000’in ortasında olduğu gibi- sesimizi yükselttiğimiz birbirimize sözlü olarak saldırdığımız bir tartışma yaşanmadı; aksine karşılıklı susuldu. Bu ruh hali birkaç hafta sürdü. Ben nihayetinde üçümüzün geceyi aynı dairede geçirmek zorunda olduğu düşüncesindeydim. […]
25.02.2004 tarihinde Rostock’ta işlenen Yunus Turgut cinayetiyle hiçbir bağlantım yok. Bir karavanın kiralanması benzeri herhangi bir hazırlık aşamasından da hiçbir şekilde haberim olmadı. İddianamede yazıldığı gibi ikisinin susturucu temin ettiğine ilişkin de bir bilgim yoktu. Uwe Mundlos „Rostock’ta bir Türkü öldürdüğünü“ anlattı. Herhangi bir detaya girmedi; sadece defalarca „bir kez daha böyle bir şeyin olduğunu“ söyledi.
İkisinin karşısında onları adam öldürmekten vazgeçirmek için saatlerce konuştuğumu hatırlıyorum. Polis tarafından vurularak ya da birbirlerini vurarak ölmelerini de istemiyordum. Sürekli bir daha böyle bir şey yaşanmayacağını söyleyip duruyorlardı. Sözlerini tutmadılar. […]
09 Haziran 2004’de Uwe Mundlos ve Uwe Böhnhardt, Köln’de Keupstraße’deki bombalı saldırıyı düzenlediler. Bu suçun ne hazırlık aşamasına katıldım ne de işlenmesine dahil oldum. […]
Döndükten sonra Köln’de Türklere bombalı saldırı düzenlediklerini anlattılar. Herhangi bir ayrıntıya yer vermediler; sadece çivi bombası patlattıklarını söylediler.
Ben dehşete kapılmıştım ve bu eylemi algılayamıyordum. Onların bu hareketlerini anlayamıyordum; çünkü tümüyle manasız bir şeydi. İkiside yaptıkları şeyi Köln’deki Türk vatandaşlarının korkuya kapılmalarını istedikleriyle temellendirdiler ve daha önce de pek çok kez söyledikleri gibi bir kez daha „hayatlarının zaten boka“ battığını söylediler.
Neler olduğunu gazeteden öğrendim. O ikisinin tasvirleriyle yetinemedim. […]
Diğer iki yıl boyunca başka bir olay olmadı zannediyordum. Fakat bu bir yanılgıdan ibaretti.
Ekim 2006’nın başlarında Uwe Böhnhardt, Zwickau Kosmonautenstraße’deki Sparkasse’yi soymuştu. […] Uwe Böhnhardt geri döndüğünde, Uwe Mundlos da yanımızdayken soygunda „bir şeylerin yolunda gitmediğini“ söyledi. Kaçabilmek için bir adama ateş ettiğini söyledi; herhangi bir şey çalamadığını ise öylesine yanısıra bir meseleymiş gibi söyledi. Sanki ilgisiz bir şeyden söz edercesine hem Uwe Mundlos hem de Uwe Böhnhardt, Kasım 2005 sonlarında Chemnitz, Sandstraße’deki Sparkasse’ye de soygun düzenlediklerini ve bunun da başarısızlıkla sonuçlandığını anlattı.
Bu da yetmezmiş gibi bu anı fırsat bilip işledikleri diğer dört cinayeti anlattılar: 09.06.2005’te Nürnberg, Scharrer Straße’de; 15.06.2005’te Münih, Trappentreustraße’de; 04.04.2006’da Dortmund, Mallinchrodstraße’de ve son olarak 06.04.2006’da Kassel, Holländische Straße’de işlenen cinayetler.
Mekanlara ilişkin tam olarak bilgi vermediler –bunları ilk kez kovuşturma dosyalarından öğrendim. Herhangi bir isim de vermediler. Daha çok „dört yabancı daha gebertmiş“olduklarıyla övünüyorlardı.
Benim tepkilerimi betimlemek oldukça zor: Şaşkınlık, dehşete kapılmak, güçsüzlük. Bir kez daha cinayet işlemeleri beni büyük bir hayal kırıklığına uğratmıştı. Bana daha önce kimseyi öldürmeyeceklerine dair söz verdikleri halde bir kez daha arkamdan iş çevirmişlerdi. […]
Onlar yokken tüm gün bilgisayarın başında oyun oynuyor ve giderek daha fazla köpüklü şarap içiyordum; sarhoş olasıya değin günde yaklaşık üç dört şişe şarap içiyordum. Benim için hiç de tipik olmayacak bir şeyi yapmaya başlamıştım; kedilerimizi ihmal ediyordum. […]
25.04.2007’de Uwe Mundlos ve Uwe Böhnhardt, polis Michele Kiesewetter’i öldürdü ve Martin Arnold’u ağır yaraladı.
Böyle bir suç işleyeceklerini bana önceden söylemediler. Bir yerlere gitmek istediklerine dair bilgi vermediler.
Birkaç gün sonra daireye geri döndüklerinde iki polis öldürdüklerini söylediler.
Ben bütünüyle kontrolümü kaybedip histerik bir hal almıştım, hatta öyle ki onlara saldırmış onlara vurmaya çalışmıştım. Ancak daha sonra, aklımı toplayabildiğimde neden diye sorabilmiştim.
Sadece iki polisin silahlarının söz konusu olduğu gibi akıl almaz bir yanıt verdiler. Kendi silahlarını şarj ederken sık sık sorunla karşılaştıklarından dolayı hoşnutsuzlarmış. Tekrar bir insanın daha öldürülmesinin tek nedeni buydu. Şaşkına dönmüştüm. Duygularımı başka bir şekilde tasvir etmemin imkanı yok. […]
İkisi de pek çok kez polisin onları bulması durumunda yollarını açmak için çevrelerine ateş edeceklerini, bunun işe yaramaması durumunda ise kendilerini vuracaklarını söylüyordu.
Ölüm hakkındaki bu konuşmalarda ikisine de pek çok kez „kati surette söz vermek“ zorunda kaldım: İkisinin vurulması durumunda ya da tutuklanmaya izin vermemek için kendilerini öldürmeleri durumunda Uwe Mundlos tarafından postaya verilmek üzere hazırlanmış DVD’leri posta kutusuna atacaktım. Daireyi ateşe verecektim ve hem Uwe Mundlos’un hem de Uwe Böhnhardt’ın ailesine bilgi verecektim. Uwe Mundlos işledikleri suçlara ilişkin her türlü kanıtın yok edilmesini ve tek kanıt olarak DVD’nin bırakılmasını istiyordu. Uwe Böhnhardt ise geçmiş yıllardaki yaşantılarına ilişkin çıkarsamalarda bulunabilecek ne varsa yok edilmesini istiyordu.
Ben de ısrarlarına dayanamayıp bir kez daha onların son isteklerini yerine getireceğime dair kati surette söz verdim. İkisi de bir kere söz verdim mi tutacağımı biliyorlardı. […]
04.11.2011
Hafta sonu evden ayrılmışlardı; 04.11.2011, Cuma günü dönmüş olmaları gerekiyordı. Soyabilecekleri bir mekan araramaya gideceklerdi ve salı günü para temin etmek istediklerine değinmişlerdi. […]
Fakat söz konusu o cuma radyodan Thüringen’de yanan bir karavan bulunduğunu, silah seslerinin duyulduğunu –ve hatırladığım kadarıyla- karavanda iki cesedin bulunduğunu öğrendim.
Bu karavandakilerin onlar olduğundan ve kendilerini öldürmüş olduklarından hemen emin olmuştum. Kısmen inanılmaz bir boşluk kaplamıştı içimi. İşte o korktuğum gün gelip çatmıştı –ne Uwe Böhnhardt ne de Uwe Mundlos bir daha geri dönmeyecekti.
O an aklımda sadece onların son isteklerini yerine getirmek ve sözümü tutmak vardı. Birlikte yaşadığımız daireyi „ateşe vermek“ ve DVD’leri postalamak. […]
Dairenin kilerinde Uwe Mundlos’un ve Uwe Böhnhardt’ın uzun bir süre önce oraya depoladığı içi benzinle dolu bir bidon vardı. […]
Benzini dökmeden önce onu uyarmak ve binayı terk etmesini söylemek üzere komşumuz Charlotte [E.] Hanım’a gittim. […] Tahmini olarak bir iki dakika bekledim, kapıya vurdum, zili çaldım. Kapı açılmayınca ve hiçbir ses duymayınca tekrar kendi daireme döndüm. […]
Bu noktada iddia makamının tamirci [P.] ile [K.]nin yangın esnasında öleceklerini göz önünde bulundurduğum yönündeki suçlamasını kati şekilde reddediyorum.
[…] Böylece kilerde duran, pulları yapıştırılmış şekilde gönderilmeye hazır DVD’lerin yaklaşık olarak yarısını aldım ve binanın önündeki posta kutusuna attım. […]
Daireye dönünce dairenin tüm odalarına benzin döktüm. […] Çakmağımı aldım, yaktım ve alevi yerde yayılmış olan benzine tuttum. Benzin derhal alev aldı ve mekanın tamamı yanmaya başladı.
Ardından dört gün boyunca herhangi bir planım olmaksızın Almanya’yı baştan aşağı trenle dolaştım; ta ki Jena’daki avukat Liebtrau’ya gidesiye değin. Sonra da telefonda bu istediğimi bildirip öncesinde büyükannemle konuşmayı talep ettikten sonra avukatla birlikte polise teslim oldum. […]
Federal başsavcı bana „NSU“ örgütünün eylemlerine örgütün diğerleriyle eşit bir üyesi olarak katıldığım ve örgütün kuruluş aşamasında ve mevcudiyetinin devamında aktif biçimde rol aldığım suçlamasında bulunuyor. Ben Uwe Mundlos ve Uwe Böhnhardt’la birlikte iş paylaşımına giderek eylemlere ilişkin grubun finanse edilmesi, silah temin edilmesi gibi konularda özellikli bir konsept geliştirmişim; ayrıca diğerleriyle eşit oranda karar aşamasına ve eylem planlarına katılmışım.
„NSU“ bağlamında yapılan bu suçlamalar nesnel bir temelden yoksundur ve ayrıca kimi tasavvurları ve belirli emarelerden çıkarılan yanlış sonuçları temel almaktadır ki ben bunları yakından ele almak istiyorum.
1. NSU kavramı
Bu üç harfin birarada kullanılması düşüncesi Uwe Mundlos’a aitti. […]“NSU“ isminde bir örgütün kurucu üyelerinden biri olduğumdan hiçbir şekilde söz edilemez. Bu türden bir örgüt kurma işi hiçbir zaman olmadı. „NSU“ sadece ve sadece Uwe Mundlos’un fikriydi.
Birlikte yaşadığımız –yani Uwe Mundlos, Uwe Böhnhardt ve ben- onca yıl içerisinde aramızda hiçbir zaman federal savcının iddianamedeki suçlamasında olduğu gibi
„bireylerin iradesinin çoğunluğun iradesine tabi olduğu,
az önce formule edildiği gibi grubun iradesinin daha üstün olduğu
ortak bir politik-ideolojik temel tutumla ortak amaçlar izleme“ peşinde olan nasyonal sosyalist bir yeraltı hareketinin üç üyesi olduğumuza dair bir konuşma geçmedi.
O zamanlar da kendimi bu türden bir hareketin üyesi olarak görmedim; bugün de hâlâ kendimi böyle görmüyorum. Uwe Mundlos da Uwe Böhnhardt da, ki özellikle bir kez daha vurgulamak istiyorum, özellikle Uwe Böhnhardt, asla bir başkasının boyunduruğu altına girebilecek biri değildi. […]
Uwe Mundlos ve Uwe Böhnhardt’ın işlediği cinayetler ve bu cinayetlerin „ideolojik arka planı“ ile özdeşleştirilmeme ilişkin ya da „bu yapıdan ayrılmaya çalışan biri görüntüsünden” kaçınmak için özdeşleştirilmem gerektiği yönündeki suçlamalara katılmıyorum.
Özellikle de federal savcının ortaya attığı „bu yapıdan ayrılmaya çalışan biri“ kavramı, benim Uwe Böhnhardt’a olan duygularımın çok dışındaydı.
2. DVD’ler
15 dakikalık „suçların itirafına ilişkin video filmi“ni ilk kez duruşmada gördüm. […] Federal savcının filmin kesilme aşamasında birlikte çalıştığım suçlaması ki bu takribi „200 x Video clipsi kesmek“ manasına gelirdi, haksızcadır. […]
3. Silahlar
Bir tane bile olsun silah temin etmedim. Öyle ortada duran bir silah olduğunda, bunu görmek istemediğim için dolaba kaldırdım. Bunun dışında ikisinin silahlarına hiç dokunmadım. […]
4. Karavanlar
Sadece bir karavanın kiralanmasında, ki az önce tasvir ettiğim gibi, 25.10.2011 tarihinde Leipzig’e gittiğimizdeydi, ben de orada hazır bulunmuştum; bu karavan bir soygunda kullanıldı.
5. Kasanın bekçisi
Günlük harcamaların ödenmesinde birinin yetkili olması gibi bir durum yoktu ortada. Gıda, giysi ve benzeri düzenli harcamalar bazen biri bazen de bir diğeri tarafından ödendi. Kirayı ise genelde ben ödüyordum.
Tatillere çıkıldığında ise içlerinde en tutumlusu ben olduğum için para işini üstlenen ben oluyordum. […]
6. Kamuflaj
İddianamede pek çok kez Uwe Mundlos ve Uwe Böhnhardt tüm bu suçları işlerken onların yokluğunu „kamuflaj“ ettiğim ileri sürülmektedir.
13 yıl boyunca –iki ya da üç kez böyle bir şey olduğunu hatırlıyorum- komşular onları ve ne iş yaptıklarını sorduğunda ikisinin gerçek kimliğini inkar etmek durumunda kaldım.
Federal savcının bu nedenle ikisinin işlediği cinayetlere rıza gösterdiğime dair çıkarımını kabul etmiyorum.
Benim bu davranışımın şu noktadan hareketle açıklığa kavuşturulması gerekiyor. Kaçanlar sadece Uwe Mundlos ve Uwe Böhnhardt değildi; ben de kaçıyordum ve illegal yaşıyordum. […]
On cinayetin ve iki bombalı saldırının önüne geçemediğim için kendimi ahlaki açıdan suçlu hissediyorum. Uwe Mundlos ve Uwe Böhnhard üzerinde suçsuz insanları yaralamamaları ya da öldürmemeleri konusunda etkileyebilecek bir durumda olmadığım için de kendimi yine ahlaki açıdan suçlu hissediyorum. İkisinin kendisini öldürmesinden ve böylece benim için ailem olan bu insanları, ama her şeyden önce Uwe Böhnhardt’ı kaybetmekten korkuyordum.
Maddi anlamdan güvencede yaşayabilmek için 15 banka soygununda bu olaylara maruz kalan kişilerin bedensel ve ruhsal zararlar görmesinden dolayı kendimi ahlaki açıdan suçlu hissediyorum.
Tino Brandt’ın daha önceden yakayı ele vermesini, kayıplara karışmadan önce tutuklanmamızı ve pek çok suçun gerçekleşmemiş olmasını dilerdim.
Uwe Mundlos ve Uwe Böhnhard’ın işlediği suçların kurbanlarından ve onların yakınlarından büyük bir samimiyetle özür dilerim. […]
İmza: Beate Zschäpe.
Götzl: „Zschäpe Hanım, bu açıklama size mi ait?“ Zschäpe başıyla onaylar. Götzl: „Evet.“ O zaman der Götzl, fotokopi çekilmesi için ara veriliyor.
Sonra Grasel, Zschäpe adına 1. Avukat Wolfgang Heer’in, 2. Avukat Stahl’ın, 3. Avukat Sturm’un görevlerinin sonlandırılmasına dair dilekçeleri yüksek sesle okur. Duruşma saat 13:46’da sona erer.
Blog „nsu-nebenklage“: http://www.nsu-nebenklage.de/blog/2015/12/09/09-12-2015/
Müdahil avukatlar Scharmer ve Stolle’nin basın açıklaması: http://www.dka-kanzlei.de/news-reader/beate-zschaepe-ich-war-weder-an-den-vorbereitungshandlungen-noch-an-der-ausfuehrung-beteiligt-gamze-kubasik-die-angebliche-entsc.html
Keupstraße’deki çivi bombası saldırısına maruz kalanların beyanlarını şu sayfada bulacaksınız:
http://keupstrasse-ist-ueberall.de/zschaepe-aussage-jetzt-antworten-die-betroffenen/