Davadaki mütalaa süreçleri esnasında duruşma günlerine ait özetleri yayınlayacağız. Bunlarla ilgili söz konusu özet tutanaklara ise daha sonra yer vereceğiz.
375. Duruşma Günü
Federal Savcılığın Mütalaasının 1. Bölümü
Daha duruşmanın başında, pek çok savunma avukatının, geçen çarşamba hakimler heyetinin, GBA’nın mütalaasının kaydedilmemesi yönündeki kararına yaptıkları itirazın reddedilmesinin ardından konunun yeniden danışılması için uzun bir ara verildi. Davayı izleyenlerden birkaçı hâkimlerin reddi konulu bir dilekçe ile davaya gelecek iki gün içinde ara verilmesi beklentisi içindeydiler. Ancak saat 12’ye doğru GBA gerçekten de mütalaada bulunmaya başlayabildi. Açılışı mütalaa için konan kürsüde GBA adına Federal savcı Herbert Diemer yaptı. Bu kısa giriş konuşmasıyla, GBA’nın, NSU ve NSU’nun açıklığa kavuşturulması hakkındaki görüşünü, aralarında medyanın temsilcilerinin de bulunduğu onca dinleyici arasında, mümkün mertebe etkili ve yüksek sesle dile getirmeye çalıştığı açıktı. Bunun yanı sıra Diemer, GBA’nın politik bir kurum olduğunu izah etmiştir. Onun görüşü kısaca şöyledir: Her şey yolunda gitmiştir. Dava „söz konusu siyasi ilgiyi ve medya ilgisini her zaman tatmin edememiş“ olsa da NSU-Davasının görevini sadece kısmen yerine getirdiği gibi söylentilerin „kısaca aslı astarı“ yoktur. Devlet kurumlarının muhtelif hatalarını açıklığa kavuşturmak siyasi encümenin görevidir, der Diemer. Ayrıca devlet kurumları çalışanlarının cezayı gerektirici şekilde hadiselere karışmış olduklarına dair ipuçları görmemektedir.
Destek sağlayanlara ilişkin bir diğer kovuşturma, ilgili ipuçlarının devam etmesi halinde başka kovuşturmaların görevini oluşturur. Diemer, „kendini uzman atayanların“, „yanıltıcı ışık saçanların“ ve „sinik vızıltılarının“ açıklığa kavuşturulması için gösterdikleri çabadan söz eder. Müdahil avukat Elberling davayı başka bir açıdan ele alarak şu yorumda bulunur: „Diemer bunun kurbanların güvenini sarsacağını söylüyor. Ancak burada söz konusu olan aciliyet içeren sorulara yanıt bulmaktır.“ BAW, delillerin toplanmasının ardından, NSU’nun bakış açısı hakkında yazılı iddianamesinde belirttiği fikri konusunda kendini teyit edilmiş görmektedir. Bu nedenle de BAW’nin mütalaada NSU’nun „küçük bir gizli örgüt“ olduğu ve destekçilerinin de aynı şekilde küçük bir çevreden ibaret olduğunda ısrar etmesi şaşırtıcı değildir.
İçerik hakkındaki bölümü, toplanan delillerin BAW’nın bakış açısından aktarılması ve değerlendirilmesi işini, ilkin başsavcı Annette Greger üstlenir. Greger, önce Beate Zschäpe’yi ele alır ve onun iddianamede yer alan suçların müşterek faili olduğunu belirtir. Greger başlangıçta Zschäpe’nin ifadeleri ile meşgul olur; Zschäpe’nin bu ifadeleriyle sorumluluğu üstünden atmaya yönelik –gayet isabetli bir şekilde- zavallı ve başarısız girişimlerinin bulunduğu değerlendirmesini yapar. Greger’in doğru bulduğu saptama şudur: „Kurbanlar ve yakınlarının sorularına sanıklar aracılığıyla yanıt bulmalarına dair bir kerelik tarihi şans böylece heba edilmiş oluyor.” Zschäpe’nin rolüne ilişkin saptaması ise NSU’nun diğerleriyle eşit haklara sahip bir üyesi olduğu ve işlenen suçlarda lojistik ve organizasyon açısından diğerleri ile birlikte görev aldığıdır; Zschäpe, NSU denen sistemin kamuflajını gerçekleştirmiş ve bu şekilde işlenen suçlara bizzat iştirak etmiştir. Greger, Zschäpe’yle ilgili olarak „kamuflaj şapkası“ tabirini kullanmıştır.
– Öğle arası nedeniyle ve sonra sözüm ona konsantrasyon güçlüğü çeken sanık Wohlleben’in doktor tarafından muayene edilmesi nedeniyle yaşanan bölünmenin- ardından Greger, 26.01.1998 tarihinde „kayıplara karışmalarından“ önceki gelişimi ele alır. Greger burada daha sonra NSU-üyeleri olan kişilerin çok sayıda sahte bomba hazırlayışı gibi daha önceleri işlediği suçlara ilişkin bir özet sunar; ayrıca davadaki ifadelerin ve diğer kanıtların yardımıyla Zschäpe’nin daha o zamanlar önemli bir rol oynadığını açıklar. Bununla ilintili olarak BAW – daha sonraki NSU anlayışlarına uygun olarak- söz konusu kişiler daha „kayıplara karışmadan“ önce her seferinde daha çok korunan ve „giderek daha müstesna“ bir hal alan üçlü bir ittifakın resmini çizer ki bu ittifak, Zschäpe, Böhnhardt ve Mundlos’tan oluşmaktadır. Daha sonra Greger iddiasında o derece mantıktan uzaklaşır ki ne THS’nin, ne Tino Brandt’ın ne de Anayasayı Koruma Kurumları’nın yoğun derecede bir etkisi olduğunu söyler. Müdahil avukat Behrens davayı başka bir açıdan ele alarak konuya ilişkin şu yorumda bulunur: „THS’nin inşasında bizzat yer almış olan Anayasayı Koruma’yı savunmak için dile getirilmiş absürt bir iddia. Toplanan deliller bunun tam aksini göstermektedir: THS, daha sonraki NSU’nun ideolojik vatanıdır.”
Greger, 26.01.1998 tarihinde garajda el konulan ırkçı „Ali-şiiri“ni ele alır; „Ali“ kavramı Frühlingsstraße’de bulunan kanıtlar arasında ve Zschäpe’nin 04.11.2011’de yayınlandığı NSU-Videosunda da mevcuttur. “Kendilerini ifşa edişten vazgeçişleri” ve “smart gun“ tipi bir silahın sembolik kullanımı polisin suçluları uzun bir süre mağdurlar arasında aramasına sebebiyet vermiştir. Kurbanların yakın çevresinde yapılan kovuşturmaların nedeninin ırkçılık olabileceği düşüncesine Greger’de şimdiye değin rastlanmamıştır. Zschäpe’nin NSU-Videosunu daha firar ettikleri dönemde hazırlamış olması Zschäpe’nin grup dağıldığında bile „Ali“ kavramının arkasında durduğunu gösterdiğini söyler Greger. Kurbanın yakınlarına bu korkunç eylemlerle eziyet etme fikri Zschäpe’ye aittir; Zschäpe daha 2011 Kasım’ında “bir insanın kalbine bıçak saplayabilecek” biridir. Bu bölümün sonunda Greger şunları söyler: “Tanık, ideolojik olarak temellendirilen şiddet eylemlerini tasvip etmekten ne zaman ve hangi gerekçeyle uzaklaştığı sorusuna yanıt vermekten mesuldür.”
Ardından Greger, söz konusu terörist örgüt NSU’nun kurulduğu zaman dilimini söyler. Burada da yine sözüm ona sadece Böhnhardt, Mundlos ve Zschäpe’den oluşan üyeler söz konusudur. Örgütün kuruluşu 1998’dir. Bu vesileyle Greger, silah arayışları ve üçlünün Almanya’da kalma kararlarını ele alır. Greger, NSU’nun işlediği ilk suç olarak 18.12.1998’de Chemnitz’de Edeka Marketine yaptıkları soygunu gösterir. Fakat bu noktada, ilginç bir şekilde, toplanan delillerin sonuçlarına ve tanık ifadelerine göre olay mahallinde üç failin bulunduğuna değinmez. Yeraltındaki zamanla ilgili olarak da Greger, Zschäpe’yi kendine güvenen ve Mundlos ve Böhnhardt tarafından tecrit edilmemiş biri olarak tanımlayan tanık ifadelerine değinir.
Temelde dikkat çeken şey Greger’in müdahil avukatların çalışmaları sonucunda davaya getirilen delillerin sadece bir kısmını temel almış olmasıdır; örneğin Berlin Rykestraße’deki sinagogun gözetlenmesi ya da Zschäpe’nin bir Neonazi buluşma haftası olan „Hetendorf Toplantı Haftası“na (Böhnhardt ve Mundlos olmadan) katılmış olması!
–„NSU-Nebenklage“ blogunun değerlendirmeleri.