Davadaki mütalaa süreçleri esnasında duruşma günlerine ait özetleri yayınlayacağız. Bunlarla ilgili söz konusu özet tutanaklara ise daha sonra yer vereceğiz.
411. Duruşma Gününün Özeti – 8 Şubat 2018
Müdahil davacıların mütalaalarının ondokuzuncu ve son günü
Bugün mütalaada bulunan ilk kişi NSU’nun Köln’de Keupstraße’de 9 Haziran 2004 yılında gerçekleştirmiş olduğu çivili bomba saldırısının mağdurlarından birini temsil eden avukat Serkan Alkan oldu. Alkan da saldırıya yönelik polis soruşturmalarının yıkıcı sonuçlarından bahsetti. Müvekkili „Keupstraße’dekilerin ne kadar korkmuş olduklarını, ama bunun asıl sebebinin saldırı değil de soruşturmalar olduğunu“, hemen bu soruşturmaların kurbanı haline gelmenin mümkün olduğunu ayrıntısıyla anlatmıştı. Keupstraße sakinleri bu sebeple kendi aralarında saldırı hakkında konuşmaktan kaçınıyorlardı. Oysa ki saldırının üstesinden gelinmesi için bu önemliydi. Alkan „sanıkların (…) çevresinden çok sayıda tanığın bir cins davaya uyumlu genel hafıza kaybından“ muzdarip olmalarını eleştirdi ve bu hastalığın belli ki sadece bu kişilerin çevresinde mevcut olduğu yorumunda bulundu. Avukat Alkan: „Geçmişte ve bugün mevcut olduğu şüphesiz olan kurumsal ırkçılık cinayetler ve patlayıcılı saldırılardan sorumlu mu? Şüphesiz değil, ama olayların daha erken açıklığa kavuşturulmamasına ve NSU’nun kurbanlarının on yılı aşkın bir süre boyunca fail ve ağır suçlu muamelesi görmelerine neden oldu.“ Alkan: „Kurumsal ırkçılık göçmen kökenli bir Alman olarak benim için insanın sürekli hissettiği ama kelimelere dökemediği bir durumun tanımı. Eminim ki göçmen kökenli hiçbir meslektaşım yoktur ki „Biyolojik Alman“ olarak tanımlanan kişilerin bu şekilde yaşamamış olduğu benzer bir durumu hiç yaşamamış olsun. Bunlar yerleşik davranış kalıpları. Her türlü nesnel ölçünün kaybedilmiş olduğunun belki de farkına bile varılmadan bu kalıplara uygun şekilde davranılıyor.“
Ardından 15 Haziran 2005’te Münih’te NSU tarafından öldürülen Theodoros Boulgarides’in eşi Yvonne Boulgarides mütalaasını sundu. Boulgarides sözlerine Albert Einstein’dan bir alıntıyla başladı: „Soru sormayı asla bırakmamalı.“ Ona göre, iddia edilen „eksiksiz aydınlatma“ sonucunda mağdurların birçok sorusunu yanıtlanmamıştı: „Ailemin toplum içerisindeki itibarının neden bu denli yıkıma uğradığını halen bilmek istiyorum. İstenmeyen sorularımızı susturmak için mi bizi fail konumuna soktular? Ya da yetkililer gerçekten de benim anlayamadığım bir yanılgı içinde miydiler? Nasıl olup da soruşturmalardaki bu kadar çok sayıda sanık sorguları sırasında salgın benzeri bir hafıza kaybına uğradı? Muhbirler ve emniyet makamlarının çalışanlarına neden önleyici bir şekilde ifade verme izni verilmedi? Neden sorumluluklarını yerine getirme konusunda acınası bir başarısızlık sergileyen bu kişiler korundu ve hala korunmaya devam ediyorlar? Bu koruma neden kurbanlara ve ailelerine sağlanmadı? Yetkili devlet organları görevlerini dürüst ve sorumluluklarının bilincinde bir şekilde yerine getirmiş olsalardı ne kadar kurban kurtulacaktı? Neden sürmekte olan soruşturmalara rağmen binlerce dosya sayfası imha edilip durdu? Neden çok sayıda muhbir ve NSU destekçisi olduğu tahmin edilen çok sayıda kişi bugün hala gereğince sorgulanmıyor? İhmalkar veya kasti davranışlarıyla bu suçları mümkün kılan herkes nerede? Neden hiçbir sonuçtan korkmaları gerekmiyor? Hatta neden -Lothar Lingen gibi dosyaları kasten imha eden kişiler- ceza takibinden aktif şekilde korunuyorlar? Gerçeklerin bulunmasını sağlamak ilgili devlet organlarının görevi. Bu noktada maalesef devlet organlarının tamamen başarısızlığa uğramış olduğunu söylemek zorundayım.“ NSU davası ona göre bir evi yüzeysel şekilde temizlemeye benziyordu. Ancak temizlik için birçok şeyin altlarına süpürülmüş olduğu halıları kaldırmak gerekiyordu. Davanın sona ermesinin sonrasında da bu halıların altında kir kalacak olması, sadece ölüm ve acıya neden olmuş olan paranoyak ve insan onurunu hiçe sayan bir geleneğin sonucuydu. Boulgarides: „Sorumlular kapsamlı bir aydınlatmanın gerçekleşmesini engelleyerek bu geleneğin sona erdirilmesi şansını kaçırdılar.“
Yvonne Boulgarides bunun ardından son senelerde ailenin bir parçası haline gelen özel biri hakkında konuşmak istediğini söyledi. Bu kişi avukat Yavuz Narin’di. Boulgarides: „Araştırmalarını kaydadeğer bir özveriyle sürdürdü, ailesi ve müvekkilleri olarak sorduğumuz çok sayıda soruyu yanıtladı ve yardım ve önerileriyle yanımızda yer aldı. Bitmek bilmeyen araştırmacı çalışmalarının birçok tutarsızlığın açıklığa çıkarılmasına büyük katkısı olduğunu biliyorum.“ Boulgarides Narin’in daha 2011 yılı ilkbaharında kendisine o zamanlar „Döner cinayetleri“ adı verilen cinayet serisi ve Köln’deki çivili bomba saldırısı arasındaki açık bir bağlantıdan söz etmiş olduğuna dikkat çekti. Narin’in olaylara yönelik daha sonraki soruşturma sonuçları da o kadar yerindeydi ki Narin’e kendini temsil etme görevini vermişti. „Bay Narin’in avukatlığımı üstlenmesinin hemen ardından „Theo Özel Komisyonu“ndan birinin ziyaretime gelmiş olmasına bugün artık şaşırmıyorum. Bu kişi bana Bay Narin’in son derece kuşku uyandırıcı bir kişi olduğunu söylemiş ve bana ona verdiğim görevi gözden geçirmemi tavsiye etmişti. Ziyaret bende bunun tam tersi bir etki yarattı.“ Boulgarides ayrıca Yavuz Narin’e yönelik „sırrın ifşası“ nedeniyle soruşturma açılmış olduğuna işaret etti: „Bununla ilgili şunu söylemek istiyorum: Suçları ve korkunç hataları gizlemeye çalışan sırlar saklanmaya değer değildirler!“ Yvonne Boulgarides müdahil avukat Angelika Lex’i de andı: „Bu noktada ağır hastalığının ardından hayatını kaybeden ve maalesef yolun sadece bir kısmında bize eşlik etmiş olan Angelika Lex’i anmak istiyoruz. Angelika, sana ve ailene de çabaların için teşekkür ediyoruz.“
Yvonne Boulgarides avukatları aracılığıyla sanık Carsten Schultze ile kişisel bir görüşme gerçekleştirmişti: „Bu konuşmada Bay Schultze’nin olaylardaki rolünden derinden pişmanlık duyan ve kendi vicdanı ona cezasının büyük kısmını ödetmiş olan biri olarak gördük. Haksızlıkların bilincinde olan ve pişmanlık duyma yetisi olan biri olarak. Bunlar, diğer sanıklarda tüm bu süre boyunca ne kadar ararsak arayalım bulamadığımız nitelikler. Umarız kendisine verilecek olan ceza yaşamına olumlu bir yön vermesini mümkün kılar. „
Yvonne Boulgarides sözlerini etkileyici bir şekilde sonlandırırken Theodoros Boulgarides’i andı: „Kocam küçük kızlarının kadınlara dönüştüklerini görmeyi ne kadar çok isterdi biliyorum. Onları evlendirmeyi ne kadar isterdi ya da torunları doğduğunda ne kadar gurur duyardı. Burada bulunan müdahil davacılardan çoğunun sevdiklerini kaybetmiş olduklarını veya başka bir acı yaşamak zorunda kaldıklarını biliyorum. Ama zamanı geri döndüremeyeceğimizi de biliyorum. Ama yapabileceğimiz bir şey var, o da soru sormaktan vazgeçmemek. Bu dava sonladıktan sonra da hiçbirimiz cevap aramayı bırakmamalıyız. Belki her şeyi öğrenemeyeceğiz ama sayısız puzzle parçasını gerçeğin resmi ortaya çıkana kadar toplayıp birleştireceğiz. Sonra diğer herkes de buna bakmak zorunda kalacak.”
Boulgarides’in ardından sıra Yavuz Narin’in mütalaasına geldi. Narin diğer müdahil dava avukatlarının hali hazırda çok şeyi açıklamış olduklarını söyledi: „Şimdi ne söylersem söyleyeyim eksik kalacak – tıpkı bu davanın kendisi gibi.“ Narin’e göre sözleri müvekkillerinin seneler boyunca maruz kaldıkları acıyı, şüpheleri ve aşağılamaları anlatmanın yanına bile yaklaşamazdı. Dünya bir anda müvekkillerine sırtını dönmüştü: „Ve bu ani yalnızlığınıza rağmen tüm bu yıllar boyunca Theo’nun arkasında durdunuz, ona inandınız ve gerçeğin bir gün gün yüzüne çıkacağına güvendiniz. Her saniye tüm sanıklardan ve hepsi ani bir hafıza kaybına uğramış olan tanıkların hepsinden daha fazla metanet, gurur ve hepsinden önemlisi büyüklük gösterdiniz.“ Bunlar dava sürecinde eksikliği duyulan nitelikler. Ancak kendi hatalarını kabul etmek, onlardan ciddi bir şekilde pişmanlık duymak ve özür dilemek için gerekliler. Ama bunun yerine sorumluluklarından kaçan tanıklar gördük. Metanetsiz kişiler, korkaklar ve olayları uzaktan planlayanları gördük. Kendilerini kurban olarak gören kişilerin dar kafalı ve her daim eskiye ait kalacak olan bir ideolojiye dayanan benzersiz bir cinayet serisi çarkının dişlilerini gördük. Bu kişiler „Alman ulusunun“ muhafazası için gerçekten önemli olduklarına inanıyorlar.“
Narin’e göre mahkeme salonundaki çok fazla soru yanıtsız kalmıştı. Açıklamalardan çoğuna bugün hala anlam verilemiyordu, sayısız ipucunun peşinden yeterince gidilmemişti: „Biz ve ben, burada çok sayıda meslektaşım adına konuşuyorum, elimizden geleni yaptık ama avukat olarak görevimiz kapsamında daha fazla bir etkimiz olamaz, çünkü biz bir ceza takibi makamı değiliz.“ Narin’in 2011 yılı Kasım ayında NSU’nun varlığından ilk kez haberi olduğunda, o zamanlar yaklaşık yarım seneden bu yana temsil etmekte olduğu ve kendisine cinayet işleyip bombalı saldırılarda bulunan bir Combat 18 hücresinden bahsetmiş olduğu Yvonne Boulgarides şunu demişti: „Şimdi Anayasayı Koruma Dairesi dosyaları imha edecek.“ Narin ise şu cevabı vermişri: „Belki. Ama bir CD’ye delik açıldığında da hala müzik dinlemek mümkün olabilir.“ Narin: „Ve bu böyle. Anayasayı Koruma yetkililerinin bugün hala bize ve mahkemeye yalan söylediklerinden eminiz. Çok sayıda muhbirin ve Anayasayı Koruma Dairesi çalışanının ceza takibinden korunduğundan eminiz. Olayların açığa çıkarılmasındaki eksiklerin nedeninin devletimizin, hukuk ve toplum düzenimizin temelinin ne olduğunun farkında olmayan makam sahiplerinin mantalitesi olduğuna eminiz. Anayasanın özünü anlamamış olan kişilerin anayasamızı korumak istediklerinden eminiz.“
Narin sözlerine devam etti: „Ayrıca NSU’nun Nazi camiasında Federal Savcılığın bize yutturmaya çalıştığından çok daha fazla destekçisi olduğundan da eminiz.“ Narin 2000 yılı Mayıs ayında Berlin’deki sinagogun gözetlenmiş olması olasılığını örnek vererek Federal Savcılığın „üçlü“ teorisine karşı çıktı. Tanık Beate Zschäpe’nin yanı sıra birini Uwe Mundlos olarak teşhis etmiş olduğu üç kişiyi görrmüştü. Diğer erkek şahıssa yüksek olasılıkla Jan Werner’di. Üçlü tezini çürütmek için iki ile ikiyi toplamak yeterliydi. Federal Savcılık bu konuyla ilgili olarak 2016 yılının Ekim ayına kadar soruşturma açmamıştı: „Mahkeme benim sinagogun gözetlenmesine yönelik vermiş olduğum delil tespiti dilekçesi üzerine konuyla ilgili soruşturmalar yürütülmesini istediğinde, eskiden „Piatto“ kod adlı muhbirden sorumlu olan ve bugün Saksonya Eyalet Anayasayı Koruma Dairesi’nin başkanı olan Gordian Meyer-Plath, 16 Aralık 2016 tarihli bir resmi mektupla G10 tutanaklarının maalesef „kişilere dair artık ihtiyaç duyulmayan tüm diğer belgeler gibi“ imha edilmiş olduklarını bildirmişti. Neden Jan Werner’in söz konusu günlere ait kimi SMS’lerinin silinmemiş olduğu konusuna ise değinilmemişti. Aynı ayda meclisin araştırma komisyonundan, Federal Savcılığın kendisinin sanık Jan Werner ile ilgili delilleri -İçişleri Bakanlığının imhaya yönelik moratoryumuna rağmen- imha etmiş olduğu haberi gelmişti. Açıklama olaraksa Jan Werner’e karşı açılan soruşturmayı yürüten Federal Savcılığın Jan Werner’i -delillerin imha edilmesinden sadece birkaç hafta önce bu salonda tanık olarak dinlenmiş olmasına rağmen- NSU ile ilişkilendirmemiş olması gösterilmişti.“ Zschäpe ise Narin’e göre delillerin imha edilmesinde daha özensiz davranmıştı: „Çünkü Frühlingsstraße’de yanan dairede Jan Werner’in Federal Savcılığın yürütmüş olduğu Landser davasındaki sanık sorgusunun tutanağı bulunmuştu. Yeraltında bu kadar izole bir şekilde yaşayan üçlünün 17.01.2002 tarihli bu belgelere nasıl ulaşmış olduğuysa bir muamma.“
„NSU kompleksinde eksik puzzle parçalarının“ ortaya çıkması Narin’e göre an meselesi. Burada suçlanan kişiler ve suçlandıkları eylemlerle ilgili olarak Federal Savcılık iyi bir iş çıkarmıştı, Narin o noktada Savcılığın açıklamalarına sadece katılabilirdi: „Yazık olan sadece (Federal Savcılığın) NSU’nun başka destekçilerine yönelik soruşturmalardaki yetersizlikleri konusunda kibirli bir şekilde, biz müdahil dava avukatlarının müvekkillerimize „olay yerlerindeki azmettiricileri“ vaat etmiş olduğumuzu söylemesiydi. Federal Savcılığın Saygıdeğer Bay ve Bayanları, bu doğru değil! Müvekkillerime çok kez halihazırda verilmiş olan bir söz olduğunu açıkladım. Müvekkilerim burada oturuyor, çünkü bu sözün tutulmasını istiyorlar. Devletimizi, toplumumuzu bir arada tutan bu sözün. Onlar için önemli olan, özgür ve hukuk devletine dayanan demokrasinin özündeki söz. Kanuna tabi kişilerin yaşam ve onurunun korunacağı sözü. Anayasamızın dayandığı ve hukukçular olarak bizim ve Federal Savcılığın Saygıdeğer Bay ve Bayanları, sizin de üzerine yemin ettiğiniz en yüce söz. (…) Bu, Federal Savcılığın Saygıdeğer Bay ve Bayanları, benimle müvekkillerim arasında konu olan tek söz.“ Avukat Narin mütalaasını sonlandırırken heyete seslenerek onlara rahatlarını bozma çağrısında bulundu: „İddianamedeki suçlar konusunda Federal Savcılık ve meslektaşlarım her şeyi söyledi. Bu davanın eksik kalarak söylemeyi başaramadığı şeyleri söylemeye cesaretiniz olsun. Her şey yolundaymış gibi davranmamaya cesaretiniz olsun. Bu mahkeme heyetinin temyize karşı koyacak bir karar vereceğinden eminim. Size çağrıda bulunuyorum: Tarih karşısında da bir istikrarı olacak bir karar verin!“
Avukat Narin’in kapanış mütalaasıyla birlikte müdahil davacılar tüm mütalaalarını sunmuş oldular. Savunmanın geçtiğimiz haftalardaki gecikmelerinin ardından son iki gün mütalaalara devam edilmesi, NSU davasında söz konusu olanın aslında ne olduğunu bir kez daha gösterdi. Müdahil davacıların mütalaaları NSU’nun kurbanlarını andı, kurban yakınları ve mağdurların bakış açısına belirgin bir şekilde yer tanıdı. Ve: “Müdahil davacıların mütalaaları davanın tarihi rolünü ve toplumsal önemini ortaya koydu. (…) Müdahil davacılar mütalaalarla şahsen ve/veya avukatları aracılığıyla NSU kompleksinin açığa çıkarılmasında resmi bir çerçevede aktif bir rol oynama imkanına sahip oldular. Böylelikle NSU konusunun eleştirel bir şekilde ele alınması ve gelecekteki aydınlatma çabaları da bu mütalaaları ölçüt almak durumunda kalacaklar. Bu mütalaalar örneğin Federal Savcılığın NSU’nun aydınlatılması konusunu yakında verilmesi beklenen kararla birlikte kapatma yönündeki çabalarına karşı en iyi araç. Onlar „Bitirmek yok!“ talebinin detaylı ve etkileyici bir ifadesi.“ (Lotta Magazin’in 69. sayısından alıntı)
„NSU-Nebenklage“ blogunun yorumu.