NSU Gizli Raporu: Bir Felaketin Tanıklığı

0

Exif-Recherche

„Cinayetlerin ve saldırıların neden önlenmediğini bilmek istiyorum. Polisin ve Anayasayı Koruma Teşkilatı’nın ne bildiğini ve muhbirlerinin bugün neden hala korunduğunu bilmek istiyorum. NSU dosyalarının avukatlara teslim edilmesini istiyorum […] Olayın yüzde yüz aydınlatılması için en azından bir çaba gösterilmediği sürece ben bu iş bitti diyemeyeceğim ve demeyeceğim.“ Gamze Kubaşık 2021

Anısına: Enver Şimşek, Abdurrahim Özüdoğru, Süleyman Taşköprü, Habil Kılıç, Mehmet Turgut, İsmail Yaşar, Theodoros Boulgarides, Mehmet Kubaşık, Halit Yozgat, Michèle Kiesewetter

Hessen Eyaleti Anayasayı Koruma Teşkilatı’nın genellikle „NSU dosyaları“ olarak anılan Nasyonal „Sosyalist Yeraltı“ (NSU) cinayet serisine ilişkin gizli raporunun 120 yıl boyunca kilit altında tutulması kararı alınmıştı. Yerine getirilmeyen tüm aydınlatma vaatlerinin, imha edilen dosyaların ve NSU’nun çekirdek üçlüsünün yakın çevresine yerleştirilen çok sayıda muhbirin ifşa edilmesinin ardından, raporun 120 yıl gizli tutulması kararı NSU terörünün mağdurlarının ve ırkçılığa ve Neonazizm’e karşı mücadele eden herkesin güvenini bir kez daha suistimal eden bir ayıptır. Walter Lübcke’nin öldürülmesinden sonra gizlilik süresi 30 yıla indirilmişti ancak gizli rapor çoktan Alman devletinin Neonazi terörünün mağdurlarına nasıl yaklaştığının bir sembolü haline gelmişti. Bu rapor Almanya’daki sağcı terörü sürekli olarak önemsemeyen, örtbas eden ve ona yer yer bizzat karışmış olan vurdumduymaz makamların suskunluğunu temsil etmektedir. Zaten artık raporun somut içeriği değil, bugün neyi temsil ettiği önemli.

2019 yılından bu yana yaklaşık 135.000 kişi „NSU dosyalarının“ üzerindeki gizlilik kararının kaldırılmasını talep eden bir dilekçeyi imzaladı. Hessen eyaletinde en çok imzalanan dilekçe bu dilekçedir. Duyulan güvenin bir kez daha suiistimal edilmesi ve aydınlatma talebi pop kültürü aracılığıyla da dile getirildi. Rapçi „İlhan44“ şarkısında şöyle diyor: „NSU dosyalarını çalmak zorundayım. Merkel, seni koca ağız, NSU dosyalarını aç!“ Bu konu, „Azzi Memo“ tarafından Hanau’da öldürülen insanlara ithaf edilen „Bist du wach?“ yani „Uyanık mısın?“ adlı yardım amaçlı şarkıda da ele alınıyor: „Kalpler NSU dosyaları gibi kapalı mı?“ Aşağıda rapor ve istihbarat örgütü olan Anayasayı Koruma Teşkilatı’nın çalışma yöntemleri analiz edilmektedir. Analizle rapordaki önemli bilgiler işlenecek ve boşluklar doldurulacaktır.

Ancak şimdiden söyleyelim: Gizli rapor, NSU kompleksini aydınlatacak herhangi bir veri sunmuyor ve önemli sorulara cevap vermiyor. Rapor özünde Alman istihbarat teşkilatlarının vahim çalışma yöntemlerinin bir başka kanıtı olmaktan öteye gitmiyor.

Konfeti Operasyonu – Devletin çıkarı için örtbas etmek

NSU’nun çekirdek üçlüsünün 4 Kasım 2011’de kendilerini ifşa etmelerinin ardından istihbarat teşkilatlarında örtbas etme faaliyetleri hızlı bir şekilde başladı. Sadece Federal Anayasayı Koruma Teşkilatı, 11 Kasım 2011 tarihinde daha sonra basında „Konfeti Operasyonu“ olarak anılacak olan çok sayıda muhbirin dosyasını imha etti. İstihbarat ve emniyet teşkilatlarının NSU örgütünün çevresine çok sayıda muhbir yerleştirdikleri kısa sürede anlaşıldı. Ancak yerleştirilen onca muhbir ırkçı cinayetlerin işlenmesine bir engel teşkil etmemişti. Bundan böyle güvenlik makamlarının amacı önemli ipuçlarını yok ederek devlet sırlarının ve kendi hatalarının tüm boyutlarıyla ortaya çıkmasını önlemekti: NSU’nun çekirdek üçlüsünün nerede olduğuna ve işledikleri suçlara dair somut ipuçları söylenenlerin aksine var mıydı? Mevcut bilgileri daha iyi süzerek ve değerlendirerek harekete geçmek gerekmez miydi; hatta terör serisi önlenebilir miydi? Dosyaların imha edilmesi, Almanya Federal Cumhuriyeti’ndeki en büyük skandallardan birine yol açtı ve birçok kişinin güvenini kalıcı olarak sarstı. Özellikle sağcı şiddete maruz kalanların yakınları ve mağdurlar, devlet kurumları için en önemli öncelliğin dün olduğu gibi bugün de saldırıların aydınlatılması ve mağdurların korunması yerine devletin istihbarat kaynaklarının korunması olduğunu gördüler.

Halit Yozgat’ın 6 Nisan 2006 tarihinde Kassel’de NSU tarafından öldürüldüğü sırada Hessen Eyalet İstihbarat Teşkilatı’nın muhbirlerden sorumlu çalışanı Andreas Temme’nin olay yerinde olduğunun ortaya çıkması Hessen makamlarını özellikle rahatsız etti. O zamandan bu yana Hessen makamlarının NSU cinayet serisinde oynadıkları role dair çok sayıda soru ve hatta komplo teorisi ortaya atıldı.

Devlet adına yapılan temizlik

Haziran 2012’de dönemin Hessen İçişleri Bakanı Boris Rhein, NSU ve Hessen eyaletindeki sağcı terör faaliyetlerine ilişkin ipuçlarını bulmak için tüm dosyaları kontrol etme talimatını verdi. Dönemin Hessen İstihbarat Teşkilatı Daire Başkanı Iris Pilling’in yönetimindeki 27 çalışan kendi ifadelerine göre 25 Haziran – 3 Aralık 2012 tarihleri arasında 3.500 klasörde yer alan bir milyondan fazla sayfayı taramıştı. İstihbarat Teşkilatı’nın „gözetleme“, „değerlendirme“ ve „veri elde etme“ gibi çeşitli sorumluluk alanlarına ait 1 Ocak 1992 ile 30 Haziran 2012 tarihleri arasında oluşan tüm dosyaların incelenmesi talimatı verilmişti. Buna ek olarak, NSU’nun suçlarını üstlenmesinden bu yana yapılan soruşturmalarda dikkat çeken 78 (veya 77, bir kişi iki kez geçiyor) kişilik bir liste derlendi: Bu liste Beate Zschäpe, Uwe Mundlos ve Uwe Böhnhardt’ı doğrudan destekleyen veya NSU destekçileriyle iletişimleri olan kişilerden oluşturuldu. Bu kişiler dikkatle incelenmelidir. Bugünün bilgisiyle listedeki kişilerin önemleriyle ilgili verilen bilgilerin bir anlamı kalmamıştır çünkü elimizde bulunan NSU ve çevresiyle kimlerin hangi yoğunlukta ilişki kurduğu ve kimlerin hangi derecede onlara dahil olduğuyla ilgili ayrıntılı bilgilerden yola çıktığımızda, listedeki bazı kişilerin aslında listede yer almaması gerektiğini ve kesin yer alması gereken kişilerin ise yer almadığını görürüz. Dahası, liste NSU’nun çok daha geniş bir insan ağından değil de üç kişiden oluştuğu şeklindeki yanlış varsayıma dayanmaktadır.

Verilen görevin içeriği somut olarak şöyleydi:

„Kişiler arasındaki ilişkilere ek olarak, NSU’nun varlığına, NSU’nun eylemlerine (semboller dahil) işaret eden ipuçlarına ve NSU için yapılan dayanışma eylemlerine dair bilgilerin toplanması.

Ayrıca, araştırma aşağıdakileri kapsayacak şekilde genişletilmişti:

  • ‚Silahlı yani devrimci mücadeleyi‘ veya ‚yeraltından‘ hareket etmeyi esas alan strateji belgelerine veya açıklamalara dair bilgilerin toplanması
  • Ayrıca Hessenli grupların veya kişilerin özellikle Thüringen veya Saksonya’daki önemli gruplarla, kişilerle ve kuruluşlarla kurduğu ilişkilere dikkat edilmelidir.
  • Silah bulundurma veya silah ya da patlayıcılarla bağlantılı bilgilere de özel dikkat gösterilmelidir.
  • Faili meçhul suçlara ilişkin bilgilerde ilgi duyulan konu ise Zwickau üçlüsünün suç işleme şekilleriyle ilgili olası paralellikleri incelemekti.
  • Son olarak, NSU üçlüsünün yeraltına çekilmeden önce ele aldığı konulara (Yahudi ve yabancı düşmanlığı ile Nazi Almanya’sının silahlı kuvvetleri olan Wehrmacht’a dair sergi) atıfta bulunuldu.“

Çalışmaların koordinasyonu, kalite güvencesi ve dokümantasyonu için iki kişinin çalıştığı bir koordinasyon merkezi kuruldu. Hatta çalışanlar için özel eğitimler dahi verildi.

Gizli tutma çabaları

Hessen Eyalet İstihbarat Teşkilatı tarafından 2013 yılında sunulan bir ara rapor, yetersizlikler nedeniyle İçişleri Bakanı tarafından reddedildi. Nihai rapor Eylül 2014’te tamamlandı ve o zamandan beri gizli tutuluyor. Raporun varlığından haberdar olunmasına bile izin verilmemişti. Hessen NSU Meclis Araştırma Komisyonu’ndaki Sol Parti’nin ısrarı üzerine raporun gizlilik derecesi düşürüldü. Raporun varlığı ve 120 yıllık gizlilik süresi ancak o zaman kamuoyu tarafından öğrenildi. Bir diğer başarı ise dosyalara erişebilmek için dava açan ve bu davaların bir kısmını kazanan gazeteciler Dirk Laabs ve Stefan Aust sayesinde kaydedildi. Özellikle ilgi çekense Hessen Eyalet İstihbarat Teşkilatı çalışanı Andreas Temme ve muhbiri Benjamin Gärtner’in yanı sıra 2019 yılında Kuzey Hessen Valisi Walter Lübcke’yi öldüren Stephan Ernst’in oynadıkları roldü.

Hessen İdare Mahkemesi’nin kararında şu ifadeler yer alıyor: „NSU cinayetlerine -her ne şekilde olursa olsun- karışıp karışmadıkları ve ne ölçüde karışmış olabileceklerine dair diğer sorular, Anayasayı Koruma Teşkilatı’nın ya da personelinin bu bağlamdaki ihmalleri ya da görevi kötüye kullanmaları kadar yüksek kamu yararına sahiptirler.“ (Orijinal metin hatalı). Gizlilik süresi nihayet 30 yıla indirildi, ancak 30 yılın sonunda raporun gizli tutulma süresi tekrar uzatılabilir.

Raporda yazı olanlar (olmayanlar)

Resmi adı „Hessen Anayasayı Koruma Teşkilatı’nda 2012 Yılında Gerçekleştirilen Dosya Denetimine İlişkin Nihai Rapor“ olan gizli rapor; dosya denetiminin yaklaşımını, uygulamasını, sonuçlarını ve varılan noktayı açıklayan 17 sayfadan oluşmaktadır. Ekte çeşitli dosya eklerinin yanı sıra dosyalarda bulunan ipuçlarının bir listesi bulunmaktadır. 950 ipucu bulunmuş, bunlar koordinasyon merkezine teslim edilmiş ve incelemeden sonra „NSU çevresinden kişilere dair bağlantılar ve aşırı sağcıların çevresine özgü şiddet yönelimine dair ve silahlarla ilgili (yasal veya yasadışı) bağlantılar“ tanımıyla bir tabloda listelenmiştir. Bu tablo görülebilir bir sistematik yapıya sahip değildir. Bilgiler ne kronolojik ne de içeriğe göre sıralanmıştır. Tablo, yayınlanmış haliyle büyük oranda karartılmış olduğundan, raporda nihai olarak neyin yer aldığı (almadığı) konusunda bir görüş bildirmek mümkün değildir. Dahası, bilgileri tasnif etmek de zordur. Listedeki bildirimlerin neredeyse yarısı tamamen karartılmıştır.

Raporun aşırı derecede karartılmış olması ve uzun gizlilik süresinin gerekçesi olarak; aksi halde raporun istihbarat kaynaklarını tehlikeye atacağı ve istihbarat teşkilatının çalışma yöntemlerini ortaya çıkaracağı gösterilmiştir. İstihbarat teşkilatı açısından bakıldığında, bu argümanlar evvela anlaşılabilir görünmektedir, çünkü hiçbir istihbarat teşkilatı gerçekte nasıl çalıştığını, tam bilgi durumunun ne olduğunu ve bilgisini hangi kaynaklardan aldığını kendi rızasıyla kamuoyuna açıklamaz. Ayrıca, muhbirlere kimliklerinin korunacağı konusunda güvence de verilmiştir.

Buna karşılık, raporun hazırlandığı tarihte zaten kamuoyunca bilinen bilgilerin neden rapora dahil edilmediği anlaşılır değildir. Örneğin, sosyal ağlarda veya kamuya açık internet forumlarında, gazetelerde ve dergilerde açıkça görülebilen profillerden elde edilen bulgular gibi. Aktif olan Neonazilerin, devlet daireleri tarafından Neonazi olarak tanındıklarını ve aynı zamanda bu devlet dairelerinin günlük gazeteleri ve antifaşist yayınları okuyacak durumda olduklarını varsayıyorlardır.

Rapor incelendiğinde, Eyalet İstihbarat Teşkilatının çalışma şeklindeki temel sorunla tekrar tekrar karşılaşılıyor: Teşkilat, bilgisini esasen ücretli muhbirlerin ifadeleri üzerine inşa ediyor. Bu nedenle atış eğitimleri, silah ve patlayıcı tedariği ve NSU ağıyla bağlantılar hakkında çok sayıda rapor bulunmaktadır. Ancak bu bildirimlerin neredeyse hiçbiri ele alınıp takip edilmemiştir. Öyle ki istihbarat teşkilatı fiilen bir barut fıçısının üzerinde oturuyor ancak hiçbir şey yapmıyor.

Yetkili makam kısmen şaşırtıcı bir şekilde özeleştiri yapmakta ve raporda şu ifadelere yer vermektedir: „Değerlendirmede genellikle ne bilgiyi veren kaynaklara tekrar başvurulmuş ne de diğer makamlardan alınan tamamlayıcı bilgiler yoluyla gerçekleri doğrulama ya da bunları genel bir bağlama oturtma ve değerlendirme girişiminde bulunulmuştur“. Rapor özetle makam hakkında şu yıkıcı karara varıyor: „Veri toplama esnasında önemli bilgiler veya ipuçları hem değerlendirme hem de bilgi tedariki anlamında her zaman tutarlı bir şekilde takip edilmemiştir.“

Ve aslında bir şey söyleyebilecek durumda olunmadığının kabul edilmesine rağmen, aynı raporda kibirli bir tavırla şöyle deniyor: „Aşırı sağcıların terörist davranışlarına dair hiçbir ipucu veya bilgi bulunamamıştır.“

Çalışanların, genel bir resim oluşturmak için bilgi yapı taşlarını bir araya getirerek bütünü görecek, sağcı terörü tanıyacak ve ağlarını anlayacak yetkinlikten yoksun oldukları açıktır.

Böylece gizli rapor, Hessen Eyalet İstihbarat Teşkilatının bariz analiz ve bilgi eksikliklerini ortaya koymaktadır. Raporun içeriği, yetersizliğinin boyutlarını daha açık göstermek amacıyla aşağıda antifaşist arşivlerden ve araştırmalardan elde edilen bulgularla karşılaştırıldı. Aşağıda listelenen kişi veya vakaların neredeyse tamamı, raporun yazıldığı tarihte zaten kamuoyunca bilinmekteydi veya soruşturmanın bir parçasıydı.

Gizli rapora yönelik eleştiriler ayrıntılı olarak aşağıdaki noktalara dayanmaktadır:

1. NSU kompleksi

[NSU kompleksi terim olarak geniş anlamda kullanılmakta ve sadece NSU’nun işlediği cinayet serisini ve diğer suçları değil aynı zamanda NSU’nun eylemlerinin bir Neonazi ağı, polis ve adli makamların ırkçı soruşturmaları, yurtiçi istihbarat teşkilatı, medyanın kısmen ırkçı haberleri ve çoğunluk toplumundaki ırkçı atmosfer ve vurdumduymazlık tarafından mümkün kılındığını ifade etmektedir.]

Gizli rapor NSU kompleksinde rol oynayan kişi ve gruplar hakkında bilgi içermektedir. Ancak görünen o ki ne bu bilgilerin çok kritik bilgiler olduğu fark edilmiş ne de sistematik olarak araştırılmışlardır. Ayrı olarak incelenmesi gereken Neonazilerin hangi yapıların içerisinde oldukları neredeyse hiç analiz edilmemiştir. Ait oldukları örgütler ve ağlar açıkça önemsiz kabul edilmiştir.

2. Barut fıçısı

İstihbarat teşkilatının Hessen’deki ağır silahlı Neonaziler hakkında sahip olduğu bilgiler adate bir barut fıçısıydı. Bununla birlikte, gizli raporda Neonazilerin yasal yollardan ateşli silahlar edindiği ve bunlarla eğitim yaptığı birçok vaka listede yok. Bu kişilerin atıcılık dernekleri, silahlı kuvvetler ve yedek asker silah arkadaşları birlikleri ile olan bağları ya sistematik olarak araştırılmamış ya da bilgiler saklanmış veya karartılmıştır.

3. Faili meçhul vakalar

Gizli rapor, devlet kurumlarının söz konusu olan Neonazi şiddeti olduğunda bunu görmeyi ve soruşturmayı reddettiğini gösteriyor. Gizli rapor, 2000’li yıllarda Hessen’de Neonazilerin cinayet teşebbüslerini ya da Neonazilerin failleri oldukları varsayılabilecek vakaları işlemiyor.

4. Lübcke Cinayeti

Raporu 120 yıl gizli tutma kararı öncelikle kendi beceriksizliklerini örtbas etmeyi amaçlıyordu. Walter Lübcke’nin 2019’da öldürülmesi de istihbarat teşkilatının ne öğrenmeye ne de reforme olmaya muktedir olduğunu, aksine son derece tehlikeli olduğunu gösterdi.

Exif-Recherche: NSU Gizli Raporu: Bir Felaketin Tanıklığı

Son söz henüz söylenmedi

Kısa bir süre önce Hessen İstihbarat Teşkilatı bir kez daha odak noktasının neresi olduğunu, onca para ve yeni personelle artık nerelere yakından baktıklarını ve nereleri görmezden gelmeyi tercih ettiklerini gösterdi. Mevcut 2021 yılı „İstihbarat Raporu“nda şu ifadelere yer verdi: „İncelenen yılda, aşırı sağcılık dairesinde (+50) ve aşırı solculuk dairesinde (+170) personel artışı sağlanmıştır.

Elbette polis ve Alman Silahlı Kuvvetleri’nde son yıllarda birbiri ardına ortaya çıkan aşırı sağcı ağlar gözlem konusu değildi. Bir hatırlatma: Raporlama döneminde sadece Frankfurt SEK’in yani Alman özel polis harekat teşkilatının 49 memuru aşırı sağcı sohbet gruplarında aktif oldukları için tutuklanmıştır. Hessen’de 110 polis memurunun son yıllarda 67 sağcı sohbet grubunda suç işlediği ortaya çıktı. Ancak „İstihbarat Raporu“nda güvenlik kurumlarındaki ağlar hakkında, örneğin Hammerskins hakkında olduğu gibi tek kelime yok.

Hessen’de İçişleri Bakanlığı ve Anayasayı Koruma Teşkilatı, kendilerine yöneltilen eleştirileri kendi aygıtlarını genişletmek için araçsallaştırmayı öğrendi. Her fırsatta „sağa karşı operasyonda“ doğrulanamayan ya da ancak zorlukla doğrulanabilen başarı hikayeleriyle buna eğilimli kamuoyunun gözlerini kamaştırıyor ve 2019’da başlatılan „Besondere Aufbauorganisation Hessen Rechts“ i (BAO Hessen R) yani sağa karşı kurduğu özel birliği, istihbarat teşkilatları ve polis arasında örnek bir işbirliği olarak satıyorlar. Bu şekilde eyalet hükümeti, skandallar ortaya çıktığında kısmen ellerinden kayan sağcı terörü yorumlama imtiyazını yeniden kazanmaya çalışıyor.

Sızdırılan gizli rapor NSU kompleksi ile ilgili büyük soruların aydınlatılmasına yardımcı olmuyor. NSU davasının da açıkça ortaya koyduğu gibi, o dönemin Neonazi yapıları, diğer sebeplerin yanı sıra bugün de var olmaya devam ettiğinden ve son söz henüz söylenemediğinden, gerçeklerin ortaya çıkarılması için devletten bağımsız olarak çaba göstermek gerekiyor.

Öte yandan gizli rapor, istihbarat teşkilatlarının verdiği bilgilere ya da sözde „erken uyarı sistemi“ işlevine güvenilemeyeceğini ve bu durumun gelecekte de değişmeyeceğini etkileyici bir şekilde ortaya koyuyor. Araştırmacı gazeteciler, Neonazilere karşı açılan davalara müdahil olan avukatlar, antifaşist araştırma ve eğitim inisiyatifleri ve sağcı şiddetin mağdurları, militan sağı herkesten iyi analiz edebilecek ve tehlikesini fark edebilecek konumdadır. Devletin yorumlama imtiyazını onlar sorgularlar ve bu nedenle çoğu zaman itibarsızlaştırılır ve bazen de suçlanırlar.

Gizli servis sorunun parçasıdır, çözümün değil.