19. Durușma gününün Protokolü- 4. Temmuz 2013

0

19. Durușma gününde  konu, Česká nın  Carsten S. tarafından tanımlanması oldu.  Buna dair BKA Memuru ifade verdi ve Tabanca örneğini tarif etti. S. de bir kez daha Tabancanın tanıma süreçini anlattı ve de tabancayı nasıl tanıdığını. Günün geri kalan kısmın da Holger G.nin Kasım 2011 deki ifadesi konu oldu. Sorgulama memuru, G.nin Uwe Mundlos un ölüm haberini nasıl karșıladığını anlattı ve G., ortadan kaybolan üçlünün kendisine olan sık ziyaretlerini ifade alma esnasında nasıl anlattığını, aktardı. Bu sırada G.nin ifadesini eksik biçimde verdiği görüldü ve ancak sonra sonra bilgisini aktardığı belli oldu. Duruşmanın sonuna doğru müdahil davacılar neden daha ilk ifade alma sırasında, Uwe Mundlos un kimlik tespitinden hemen sonra, Holger G.nin sağ Gruplara olan bağlantısının konu olduğunu işlediler.

[deutsch]

Durușma günü saat 9.45 te başladı. ilk iki ifade alma da konu Tabancaların tanımlanması  ve de Tabancaların örneğinin tekrarlanması üzere oldu. İlk olarak sanık Carsten S.in alıp Böhnhardt ve Mundlos a verdiği tabanca işlendi. Bunun için Carsten S.in kendisine tabancaların ve de tabancaların resimlerinin nasıl sunulduğu soruldu. Baş yargıç Manfred Götzl S.i şahsi belleği ile tutanaklardan edinen bilgileri birbirinden tamamen ayırması için uyardı.

1 şubat 2012 tarihinde Karlsruhe deki ifadede kendisinin tabanca ve susturucu hakkında konuştuğunu söyledi. Bunun üzerine kendisine birkaç tane Tabanca fotokopi halinde gösterildi ve içinden bazılarını kayıt dışı yaptı ve üç ila beş adet Fotokopi üzerinde bulunan Tabancalar geri kaldı. Bir Polis arayışında Köln- Ossendorf civarında 6 şubat 2012 tarihinde Tabancalar sunuldu. Masanın üzerinde çok sayıda Tabanca varmışmış . Merhabalaşmada daha iki tane tabanca ve de susturucu görmüş. ilk önce düşünmüş ki Medya da tabancanın “çok eski” olduğuna dair haber verilmişti diye, görüşmedeki tabanca o çok kullanılmış eski görüntüsü olmadığı için biraz düşünmüş. Sonra iki tabancalardan birine karar kılmış, çünkü tabancanın daha uzun susturucusu olduğunu hatırlamış. Hangi tabancayı verebilmiş olması için daha fazla kısıtlama yapması gerekti. Öteki tabancanın olabilmesine kesin olarak ihtimal vermemiş, kenarları sivri olduğundan. Susturucunun uzunluğu daha çok önem taşıyordu. Bir memur susturucuyu çıkarma ihtimalini söyledi. O da tabancanın önünde bir Gewinde olduğunu hatırlamış, tabanca da susturucu değil. Sunumda tabancaların önünde birer etiket varmış, tabancaların hepsi siyah idi, iade ettiği tabanca gibi. Götzl, S.in tabanca hakkında medyadaki haberleri 2012 Şubat tan önce takip edip etmediğini sordu. S. tekrar önceki ifadelerindeki gibi  8 Kasım 2011 deki Spiegel Tv haberini öne sürdü. BHO nun bir basın toplantısını hatırlıyormuş. Tabancanın resmini o toplantı sıralarında görüp görmediğini hatırlamıyormuş, daha çok eski, kullanılmış tabancanın resimleri hep göz önündeymiş. Pek emin değilmiş, “alman tabancası” olarak aklında kalmış, ve bunun la ilgili bir şeylerin yanlış olduğunu fark etmiş.

S. kendisinin Internet te de baktığını açıkladı. Tam olarak neyi internette incelediğini bilemiyormuş: “Tabanca bir çok haber de yer aldı. Net olarak bir şeye bakmadım.” Götzl 1 şubattaki resim sunumunun sonucunu sordu. S. resimlenen tabancalarda biri çok büyük olduğunu, bir makineli tüfek, susturucu bulunmadığı söyledi. Sonunda gösterilen sekiz tabancalardan “iki, üç, dört” tanesini açıya almış. 6 Şubattaki ifade de masanın üzerinde on tane tabanca varmış içeri girdiğin de iki tanesinde susturucu bulunuyormuş. Onun için bu iki tabancaya odaklanmış ve daha uzun susturucu olanına karar kılmış, kenarı olmayanına, özellikle de çevirme vidası yüzünden. Götzl, bu tabancanın, önceki zaman da gördüğü tabanca gibi olup olmadığını sordu, ve de ne kadar emin olduğunu. S.: “O da böyle görünümde olması gerek. Orada benzerinden on beş tabanca olsaydı, susturucu, o zaman daha zor olurdu.”
Müdahil davacı avukatı Scharmer, S. in o zamanlarda susturucunun tabancadan söküle bilindiğini gördüğünü söyledi ve o zamanlardaki hatırladığı çevirme vidası nerde olduğunu. S.: “Tabancadan, beynime kazınmıştı.” Avukat Hoffmann, Česká-Blaupausenlerin S.in bilgisayarına nasıl geldiğini sordu. S. buna kendisinin de anlam veremediğini söyledi, onların bilgisayarına nasıl geldiğini bilmiyormuş. Sonradan Zschäpenin avukatı  dava vekili Stahl, tabanca ve susturucunun görünümü hakkında bazı sorular sordu. S. kendisinin çizik yada buna benzer şeyleri hatırlamadığını öne sürdü. Rengi daha çok parlakmış. Tabanca tamamen siyahmış, ağaç görünümünü, mesela tabancanın el kısmındakini, hatırlamıyormuş. Tabancanın tetiği olup olmadığı sorusunu da S. cevaplayamazmış, nasıl göründüğüne dair bir şey hatırlamıyormuş. Daha önce susturucu hiç görmemiş onun için susturucu hakkında bir şey diyemeyecekmiş: “Bunun bu kadar uzun ve ağır olduğunu bilmiyordum.” Susturucu en az tabancanın kendisi kadar uzun muş, hatta belki daha uzun. Susturucu düz ve deliksiz olduğu nu düşünüyor fakat tam olarak emin değil. Avukat Schneiders, Wohlleben in savunucusu, S. in Wohllebenin dava savunucusundan gelen soruları cevaplamama isteğinin devam edip etmediğini sordu. Avukat Pausch, Carsten S. in savunucusu, bu konuda değişiklik olmadığını söyledi. Sonra Pausch kendi müvekkiline dönüp S. in bahsini ettiği kağıtları sordu. S. bunların beyaz küçük kağıt parçaları olduğunu ve bunların üzerinde muhtemelen numaraların bulunduğunu ve de bu söz konusu olan numaraları belirttiğini söyledi. Pausch bunun bir vargı olduğunu söyledi. Bunun üzerine S. bir yerde “83” sayısını gördüğü fakat bu sayının tabancanın üzerinde mi yahut önünde mi olduğundan emin değil. Memur K.nin kendisinden Tabancaları sakin ve rahatça gözden geçirmesini istediğini söyledi, “bende, zaten karşılaşmaya geldiğimden beri onlara baktığımı söyledim.” Bir daha avukat Stahl sordu: sunulan sekiz tabancalardan ikisinde mi susturucu bulunduğunu. S., ikisinde sökülmüş bir şekilde olduğunu ve makine tüfeğindeki de muhtemelen yanında olduğunu söyledi. Susturucunun  birisi daha uzun ötekisi yaklaşık 3de2 daha kısa idi. Tabancaların sunumu esnasında kendisinden tabancayı tarif etmesi istenmemiş. Müdahil davacı avukat Tikbaş sordu ki S. sunum sırasında tabancalardan birini eline aldı mı diye. S. kendisinin uzun susturucusu olan tabancayı eline aldığını düşünüyor. İkisini de eline aldığına dair emin değil. Susturucuyu tabancadan ayırıp tekrar taktığına inanmıyor. Bunun tuhaf olduğunu hissettiğini söylüyor, çünkü o tabancanın suç işlendiği silah olduğunu sandığını dedi. Bu silahların bulunan silahlar olduğunu zannettiğini ve anca sonradan anladığını ki, sunum sırasında benzer silah örnekleri kullanıldığını. Dosyalardan çıkarılan resimler sunuluyor. S. öne, yargıç kürsüsüne çıkıyor.  Kanaviçe (Duvara) sunum masasından resim naklediliyor. Nakledilen resimler renkli. S. o zamanki resimlerin siyah-beyaz olduğunu söylüyor. Silah resimlerine bakıp bir kaç tanesini ayırıyor. Bu resimlerden den birine işaret ediyor ve “Bu çevirme vidası net bir şekilde hafızamda yoktu o sıralar. Ancak Sunum sırasında demiştim hatırladığımı.” O zamanlar şimdiki renkli resimlerdeki gibi net olarak doğru dürüst kavrama imkanı olamadığını söyledi. Götzl bu renkli resimleri ilk defa mi gördüğünü sordu. S. 1 şubat ta “yüz de yüz” sadece siyah-beyaz resimleri gördüğünü vurguladı. Götzl: “O zaman bu aşamada bunun üzerine fazla konuşmaya gerek yok.” Avukat Sturm, Zschäpe nin savunucusu: “Siz o zamanlar çeviri vidasını tam olarak hafızanızda olmadığını ve net olarak tanınmayacağını söylediniz. Gerçekten çevirme vidası aklınızda yok muydu yoksa bu kendi vargınız mi?” S. o günü tam olarak hatırlamadığını ve çevirme vidasını nin önde takılı olduğu söyledi. Müdahil savunucu Sfatkidis konu dosyasındaki fotokopileri göstererek, tekrar yerine oturup Pauschun bilgisayarından dosyaya bakma imkanı olan S.ye, ona o gün sunulan fotokopilerin bilgisayarda gördüğü fotokopilere benzer olup olmadığını sordu. S. bunun olabilmesi ihtimalinin yüksek olduğunu söyledi. Avukat Kolloge daha pek çok sayıda fotokopilerin mevcut olduğunu ve bunları öteki fotokopilerle aynısı olup olmadığını bakmak amaçlı sunula bilinir mi diye sordu. Avukat Hösl, S.nin savunucusu, kendisine dosya örneği verildiğini ve bunun içinde bahsi gecen Fotokopilerin olduğunu ve de onları getirebileceğini dile getirdi. Götzl saat 11 de duruşmaya ara verdi. Aradan sonra S. tekrar önde yerini aldı. Simdi siyah-beyaz resimler kendisine gösterilmekte. S. bunların  o fotokopiler olmadığını ve onların görüntülerinin çok  kötü olduğu bu sebeple de çok zor anlaşılır olduğunu ileri sürdü. Müdahil savunucu Avukat Wierig, tutuklu dosyasındaki kalitesiz fotokopilere vurgu yaptı. Avukat Schneiders, Wohllebennin savunucusu, bunları görme imkanını sordu. Götzl, şuan bu resimlerin bulunduğunu söyledi. Bunun üzerine bir müddet için karışıklık yaşandı, ve tekrar bunun üzerine avukat Stahl bazı durumlar hakkında sorular sordu, bu durumlardan birisi de S.in Wohllebene silahı gösterme anı idi. Kendisinin şarjöre de bakıp bakmadığı soruldu. S.: “Sanmıyorum, sadece yerde beyaz bir örtünün üzerinde bulunduğunu biliyorum, bir de dediğim gibi, onu söküp bana yönelttiğini. O üç resimler bende.” Tabancanın yüklü olmadığını düşünüyor. Stahl soruyor ki tabancanın düğmesi var mıydı diye, silahın şarjörü çıkara bilmek için. S. buna dair bir bilgisi hatırında olmadığını söyledi.

Sırada ki tanık V., BKA da detektif memuru. V.nin sorgulamasında silah örneğinin tekrar kurgusu konu oldu, söz konusu silah sanık Holger G.nin demesine göre kendisinin verdiği silah. G. ifadesinde silahın küçük, siyah ve metalik olduğunu söyledi. V. anlatmasında G. ye dokuz silah örneği sunulmuş, fakat hiç birisini tanımlayamamış, 8 ve 9 numaralı silahları gözden çıkarabilmiş, çok büyük olduklarından dolayı, 4 ile 6 numaralıları ihtimal var diye göstermiş. Mavi renkli bir sandık içeri getiriliyor, içinden dokuz tane silah çıkartılıp mahkeme deki masanın üzerine koyuluyorlar, içlerinde iki tanesi makineli tüfekler. Duruşmanın devamında anlaşılıyor ki bu silahlar BKA nin kıyaslama silah koleksiyonundan. O zamanlardaki ifadeler de de kıyaslama silahları öne sürülmüş. Şahit, silah numaraların değiştirilmesinden dolayı, hangi silahın G. tarafından o zamanlar kayıt dışı bıraktığını bilmezi imkansız oldu.
Silahlara ait iz ve el koyma numaraları yüzünden karışıklık meydana geldi. Baş Savcı Weingarten asıl silahların numaraları ile kıyaslama amaçlı silah numaraların birbirinden ayırt edilmesi gerektiğini söyledi. Ancak, şahit in önceden kendi yaptığı ışıklı resimlerin sunumunda o iki gözden çıkarılan silahlar ve de numaraların tanınabileceğini öne sürdü, bahsi gecen silahlar Česká 70 (4 numara) ve Walther PP (6 numara). Sahit, 3 numaralı resimi de ele aldı, söz konusu silah yine bir Česká, bu sefer ama susturucusu yok, çünkü G. ifadesinde susturuculu bir silah görmediğini acıklamıştı. Sonra iki Pumpguns in üç tane resmi gösteriliyor, G.nin önüne sunulan. G. ifadesinde, Böhnhardt in kendisine bir keresinde Pumpgun gösterdiğini söyledi.
Resimlerde doğru hatırlamasına göre,  asıl silahlar görülüyormuş, karavan da el koyulan silahlar. O zaman G. tamamen siyah olan tabancaya yönelmiş. Duruşma devamında anlaşılıyor ki G. ye, el koyulan ayni model silah örnekleri sunulmuş.
Avukat Stahl birinci silah sunumun neye yaradığını bilmek istediğini söyledi. V., amacın G. nin hatırlamasına yardımcı olunması ve kendisinin taşıdığı silah aralarında bulunuyor mu diye tesbit edebilmek olduğunu söyledi. Olası bir silah tanınması durumunda, tanınan silahın mecburen ayni zaman da bulunan silah olması mi diye sordu Stahl. V. bunu onayladı. Makineli tüfekler tamamlık sağlayabilmek için sunulduğunu belirti. G. silahların hiçbirini kesin bir şekilde tanımadı.
Wohllebenin savunucusu Avukat Klemkenin sorusu üzerine, dedi ki: “Biz kendimizi sınırlamak sorunda kaldık, çünkü silahlar dava ya bağlı idiler.” Avukat Stahl, 3 numaralı resimdeki silahın şu an burada bulunan silahla kıyaslayınca, resimdeki silahın namlunun gümüş renginde olduğunu ve buradakinin ise siyah olduğu vurguladı. V., meslektaşının bugün ki duruşma için hangi tabancaları seçip kutuya koyduğunu bilmediğini söyledi, burada bulunan silahların kendisiyle bir ilgisi yokmuş. Öğle arası için Götzl V.nin buradaki bulunan silahlar ile o gün ki G. ye sunulan silahların aynisi olup olmadığını araştırmasını istedi.

Saat 13.10 da duruşma devam ediyor. V.nin silah kıyaslama koleksiyonundaki meslektaşı O., Česká modelinden yedi adet kıyaslama modeli bulunduğunu açıklamış, diye anlatıyor V. Ayni üretimden iade ediliyormuş. Köln deki sunumda olmayan silahlardan koyulduğu olasılığı varmış. Götzl, bunun daha önceden açıklanılmasında fayda olduğunu şikayet ediyor. Birkaç sorular dan sonra baş savcı Weingarten,  G. ye yapılan silah sunumuyla ilgili kriminal tekniğe hangi yada ne tür belirleme verildiğini sordu. V.: “Ayni model türünden iade edilmesi.” Weingarten: “Neye göre ‘ayni model’?” V.: ”Olay yerindeki silahlarla ayni model türü.” Şahit V. sorgu dışı bırakılıyor.

Yüksek devlet savcısı Weingarten tarafından ceza muhakemesi kanununun 257. paragraf hakkında açıklama yapılıyor. Silah sunumlarında asıl olan model tipidir, ayrıntılar değildir diye. Avukat Stahl itiraz ediyor ki, sunumların amacı ilk önce tanımlama ondan sonra silahın “Suç silahları” arasında olup olmamasına bakmak, tanımlanmış sabit suç silahları arasından seçmek değil, diye. Sunumun delil oranı sıfıra yakın değil, sıfırmış.
Müdahil davacının vekili Hoffmann diyor ki, silah kıyaslama sunumunun sekli, S. de olduğu gibi, örneğin delil derecesini kısıtlaya bilir. Buna karşın daha güçlü bir delil derecesi S.nin asıl hatırında olan sunumdaki silahın çeviri vidası. Buda önemli kriter onun o zamanda verdiği ve sonradan bulunan silahla birebir uyuşuyor. Bu silah tanımlamaya yol açtı. Buda silah örneği ile alakalı değildir. Avukat Stahl karşılık veriyor, çeviri vidası elbette hatırlama ya yol açabileceğini, fakat normalde silahlar çeviri vidası ile beraber iade edilmiyor, sonradan vidalar takılıyor, diye. Avukat Klemke de, bu tür sunum şeklinin prensip olarak çok kritik olduğunu savunuyor. S. daha önceden hiç çeviri vidasından bahsetmedi, ve de daha çok sayıda aynı modelden vidalı ve susturucu su olan silah bulunuyor.

Sıradaki şahit L., Kriminal Baş Komiseri Polisiye Eisenach. Kendisi Eisenach da gerçeklesen 4 Kasım 2011 deki banka soygunu ile ilgili soruşturmaya dahil idi ve de karavananın bulunmasında oradaydı. L. 5 ve 6 Kasımda Aşağı saksonya eyaletine bağlı Bad Nenndorf taki karakolda üç defa Holger G. nin sorgulamasını üstlenmişti.
L. kısa süreliğine kendisi ifade veriyor. Daha sonra Götzl soru soruyor. L. bir kriminal teknisyeni ile helikopter ile Bad Nenndorf a uçtuğunu söyledi, G. ise orda tutukluydu. Nedeni ise G. nin karavananın kiracısı olması. G. ye banka soygununda yataklık yada dahil olduğuna dair suçlama yapıldı. Üçüncü soruşturma ya “Soko Parkplatz” tan Memurlar F. ve B. de katıldılar , bunun sebebi Karavana da öldürülen polis memuru Kiesewetter ve vurulan memurun silahların bulunması. Soruşturma ilk önce “yoklama amaçlı yoklama” idi. G. karavanayı kiralamadığını söyledi. G. ye 14 ve 25 Ekim 2011 alibileri hakkında, yani kiralama zamanları hakkında sorular sorulmuştu, ve de 4 Kasım için sorulmuştu. G. ifadesinde 14 Ekimde çalıştığını, 15 Ekimde Hayat arkadaşı ve onun çocukları ile Hollandaya tatile gittiklerini söylemişti. Evi arandığı sırada da bu söylediklerine dair Belgelerin bulduğunu ileri sürdü L. 25 Ekimde kendisi izinli imiş ve tanıdıkları ile beraber Hannover e Solculuk konusu işlendiği sulh mahkemesine gittiklerini ve aksama tekrar çalıştığını söyledi. 4 Kasım da sabah çalışmış, ondan sonra uyumuş ve saat 5 te tanıdıkların evine ziyarete gitmiş. Bu, yanlışlıkla G. ile beraber tutuklanan şahit Manuel B. tarafından tasdik edildi. L. G. ye önce soyadı sonra adi gecen kiralama sözleşmesindeki imzasını göstermiş. G., kendisinin bu türde imzası olduğu ancak yazısının bu denli düzensiz olmadığını öne sürmüş. Kendisini tanıyan birisinin böyle bir şey yapabileceğini düşündüğünü söylemiş. Wohlleben, Mundlos ve Böhnhardt ve de Hannover den W. ve M. isimlerini saydı. Soruşturma, Pasaport ve ehliyet e gelince duraklanmış:” Kendisi belli ki neyi bilip bilmediğimizden emin değildi.” Mir müddet aradan sonra pasaportu, sorulması üzere, Böhnhardta verdiğini söylemiş. 2006/2007 den beri her sene Böhnhardt, Mundlos, Zschäpe kendisini ziyarete gelirlermiş. 2011 de Zäschpe yanlarında yokmuş. G., arkadaş olduklarını bu nedenle gammaz olmak istemediğini söylemiş, ayrıca Böhnhardt ve Mundlos, G.nin ehliyeti de onların elinde olduğunu söylemişler. B., bunun ne tür bir arkadaşlık olduğunu ve pasaportunu vermeme ne açıdan gammazlık olduğunu diye sorduğunu, söyledi. “Ve orada Jena ve politik Düşünce öne çıkmıştı, bu o zaman benim ilgimi fazla çekmemişti. Önemsemem gerekiyormuş.” Burada da Wohlleben ismi geçti. G., kendisinin tekrar nationalist çevre ile görüşme sürecinde olduğunu fakat politik olarak aktif olmadığını söylemiş. Wohlleben de aktif değilmiş, çocukluymuş.

B., G. ye ehliyetteki numaranın ile kira sözleşme belgesindeki ehliyet numarasındaki olan farkı sormuş. Burada da G. kendisine yeni ehliyet çıkartıp, ötekini de Böhnhardt a verdiğini itiraf etmiş. İlk başlarda G. pasaportunu bulamadığını belirtmiş.
Böhnhardt, Mundlos ve Zschäpe ye olan iletişimi nerden kaynaklandığı sorulunca, G. Mundlosun kendisine Hannovere annesinin yanına gidince eşlik ettiğini bildirmiş, yani adresi biliyormuş. 2006/2007 de Böhnhardt, Mundlos ve Zschäpe annesinin adresine uğramışlar. O da onlara cep telefonunun numarasını vermiş, fakat onlar herhangi bir numara vermişler, bir şeye ihtiyaç olunca kendisine ulaşacaklarını söylemişler. G.nin de bunu kabul ettiği görülüyor, diye söylüyor L. buluşmalar telefonla ayarlanıyormuş. İlk buluşmalar dışarıda, açık ortamda gerçekleşmiş. 2010 ve 2011 deki buluşmalar G.nin oturduğu Lauenau da olmuş. G., buluşmaları hayat arkadaşından gizli bir şekilde ayarladığını söylemiş. L.:” Görülüyor ki bu kişi iki ayrı dünya da yaşamış.” G., Böhnhardt, Mundlos ve Zschäpenin tatilde olduklarını söylediklerini, belirtmiş. Ostsee hakkında konuşulmuş, birde Lübeck civarı, ve de kamp alanlarından söz etmişler. L. ifadesinde, G. ile soruşturma sırasında defalarca Hannoverin Ostsee yolunda olmadığını dediğini, söylüyor. G. ise onlara inandığını, onlarında güneşten yandıklarını söylemiş. G., üçlünün arabayla geldiklerini, plakasında “C” olduğunu, dolayısıyla Chemnitz olduğunu, yani Saksonya eylati olması gerektiğini, karavana görmediğini, söylemiş. Arabalar gösterişli, kaliteli arabalarmış, fakat üçlünün giyim tarzı sıradanmış, yani bir şeylerin ters olduğu seziliyormuş. G. onlara hayat şartlarını sorduğunu söylemiş, Mundlos bilgisayardükkanı işletiyormuş, Zschäpe o dükkanda çalışıyormuş, Böhnhardta serbest mesleki işleri yapıyormuş. G. kendisine daha fazla bilgi vermek istemediklerini sezdiğini söylemiş. L., G.nin izlenimine göre Zschäpenin her ikisiyle de arkadaşlıktan öte bir beraberliği yokmuş, diyor. L., G.ye başka biri var mı, yahut çocuk var mı diye sormuş, çünkü karavana kiralamaya gelince bir adam, bir kadın ve bir de çocuk bulunuyormuş. G. sanık E.nin ismi ile hiç bir çağrışımı olmadığını, ismi duymadığını  söylemiş. G. 1998 de Üçlünün hakkında başlatılan aramayı o zamanlar Thüringende yaşayan ablasından duymuş. G. Wohllebenden de bildirilmiş. G. ifadesinde, 2002 ye kadar Wohlleben ile düzenli görüşme içinde imiş, en son da 2006/2007 de görüşme olmuş, Wohllebenin ailesi, karısı, çocuğu, olduğunu biliyormuş. Bunların bahsi geçince, Wohlleben “yeminli” olduğu ve artık aktif olmadığını sözü geçmiş.

6 Kasımdaki sorguda dövmeler de konu olarak işlenmiş. Mundlos el izi sayesinde tespit edilmiş, ikinci ceset kolay tespit edilemeyecek halde imiş. Dövmelerin resimlerine ulaşınca G. ye gösterip, sormuş ki, herhangi bir ipucu vere bilir mi diye, ikinci kişi hakkında. Bunun üzerine G., Böhnhardtın hapiste iken eski kız arkadaşı, Angelika D.nin,  bas harflerini döveme yaptırdığını bildirmiş. Yine de G. ikinci kişiyi dövmeler doğrultusunda tanıyamamış. Silahlardan dolayı Michèle Kiesewetter cinayetine bağlantı olduğu için, L., G.nin bu konuyla herhangi bir ilişkisi olup olmadığına odaklanmış. Bunun için ilk olarak kuşku uyandırmaksızın kuzey Almanya ile herhangi bir bağlantısının olup olmadığını sormuş, G. bunu ret edince de, güney Almanya ile irtibatını sormuş. Bu soru üzere de G. Münih te gösterilere katıldığını ve de Sebastian W. ile güney bölgelerde bir konsere gittiğini anlatmış. Götzl, L. ye tutanağa göre konserlerin Leonberg de yer alan Punk- ve Hardcore-Festivalinde olduğunu söyledi. L. bunu onayladı. Bir kez daha Üçlünün buluşmaları ve aralarındaki bağ soruldu. Bu konuyla ilgili L., gurup un yapısının konu olduğunu söyledi. L.:” Ve bununla ilgili G. bana, Böhnhardt ve Mundlosun eşit bir şekilde gurup un başı olduklarını, onlardan sonra Zschäpe nin geldiğini, ve ondan sonra da Ralf Wohlleben nin geldiğini, ve bu sıralamanın yada hiyerarşinin en aşağısında da G.nin kendisi geldiğini aktardı.” Mahkeme ziyareti ile ilgili G.nin politik görüşü işlendi. L. bunu sormadığını, G.nin de bunu açıklamadığını söyledi. Yalnız, G.nin politik ile ilgili fazla zaman harcadığı, ancak bir şeye ulaşamadığı sözü geçmiş. L.: ”Yani açık konuşmak gerekirse, her şey boktanmış.”
L. ,Götzlin yaklaşımını, yani G.nin sayın M. den “bir hayli” yada “tamamen uzaklaştığı”, fakat aralarının iyi olduğunu doğruladı. Mahkemedeki ziyaret, G.nin anlatımına göre bir arkadaşlık görevi imiş. Üçlü ile buluşmalarda, G.nin dediğine göre, siyaset konu olmamış, diyor L.  Götzl tutanaktaki bilgiyi, yani Üçlünün G.ye “durumla ilgili kendilerini iyi hazırladıklarını” diye söylediklerini okudu L.ye. L., G.nin bunu daha fazla açmadığını söyledi, ama “bu, Üçlünün birlikte olmasıyla alakalı idi.” G.nin lakabı G.nin kendi demesine göre “Buck” yada “Buckel” imiş. Konu uyuşturucu ya geliyor ve G.nin kumar bağımlılığına, bu arada L., G.nin davranışı hakkında:” Ben bilinçli bir şekilde onun hareketlerini takip etmeye çalıştım. Ve o ilkin belirsizdi, ama baktı ki bunlar benim pasaportumun ve ehliyetimin kullanıldığını biliyor, kendini kıvırdı, benden dilinden de belli oldu bu. Bu bir süreçti.” Sabit bilgileri sunduğumuzda olabildiğince cevap verdi. L.: ”Bizim ayrıntılı, kesin olarak bilmediğimiz şeylerin olduğundan emin olunca, fazla detaya girip geniş bilgiler vermedi. Fakat dediklerinin gerçek olduğunu düşündüm, kendi beden dili de bunu gösteriyordu.”

Müdahil davacıların sorularında sıra. Avukat Scharmer L.ye Bad Nenndorfa uçarken G.nin sağcı çevreye olan bağlantısından haberi varmıydı diye soruyor. L. bunu tahmin ettiğini, Böhnhardt, Mundlos ve Zschäpe nin adları geçen 1997/1998 den olan arama ilanını bildiğini, kendisinin o dönem kışla polisi görevinde olduğunu, ve de Üçlünün sağcı çevreye ait olduklarını bildiğini ancak G.nin de o çevreye iletişiminden emin değilmiş diye dedi. Meslektaşı P.nin, devlet güvenliğinde görev yapıyor, G. için sağcı çevreye ait olup olmadığı konusunda araştırma kaydı yaptığını o zamanlar bilmediğini söylüyor. P. ye mutlaka G.yi tanıyor mu diye soru sorulmuştur, yani karavanayı kiralayanı. Daha uçakta iken G. ye ne soracağı hakkında düşsünmüş, P.nin ne yazığından haberi yokmuş. Avukat von der Behrens parmak izi alınımı ile Mundlosun ceset tespiti arasında ne kadar zaman geçtiğini soruyor. L. bunun o gün tartışma konusu olduğunu söylüyor, neyin önce geldiğini iz belirleme mi yoksa ceset tespiti mi diye. Baş polisin ilk önce ceset tespitine karar verdiğini söyledi. Sonraki günün saat 5inde kendisine telefonla bildirilmiş ikinci cesetin Uwe Mundlosa ait olduğu. 5 Kasım da saat ona doğru Bad Nenndorfa uçmuş. tespitleme de olay yeri gurubu dahildi. Parmak izi kıyaslanınca kendisi yokmuş. Bilgiyi verenlerin isimlerini artık bilmiyormuş. Sadece, iki meslektaşına seksiyon anında orada olmalarını söylemiş netice için postayı beklemesi olmasın, daha fazla uzun sürmesin diye. Götzl, avukat von der Behrensin bunun için seksiyon protokolüne bakabilmesine işaret etti. Von der Behrens bunu yaptığını ancak orada cesetten parmak izi alındığına dair bir bilginin geçmediğini söyledi. Avukat Clemm G.nin ifade esnasında cesetlerden haberi olup olmadığını bilmek istiyor. L. bunu demediğini düşünüyor. L.: “ifade esnasında şoka uğradı, Mundlosun ölümünün söyleme anı gelince.” G.nin avukatı Hachmeister L.ye soruyor ki G.ye demişlerdi mi diye, cesetlerin Mundlos ve Böhnhardta ait olduğu. L. sadece Mundlosu andığını söylüyor. Tam olarak hangi ifade olduğunu diyemezmiş, belki ilk ifadenin yarısında. Hachmeister, G.nin, L. tarafından onun şahsi belgeleri ile karavanayı kiraladıklarını duyunca, tepkisinin nasıl olduğunu sordu. L. G.nin buna sevinmediğini söyledi. G. şaşırdı mı diye bilmek istiyor Hachmeister. L.: ”Önce iki cümle sarf etti, o değilmiş diye, böyle bir şey yapmadı diye, ilk ifadedeydi. Ama çok şaşırıp yada dehşete düşmüş gibi değildi, yüzünden ve halinden öyle anlaşılıyordu.” Avukat Stahl, G.nin cevapları belirli bir şekildeydi mi diye, yani ispatlara göre mi cevap veriyor diye bilmek istedi L.den. L.: “Böyle bir izlenimim herkeste var.” Fakat G. kendisine gerçekçi gelmiş. Soru sorma ve sorgulama tekniği hakkında, avukat Schneiders, Wohllebenin savunucusu, karavanın durumu hakkında soru soruyor. L. bir meslektaşı ile banka soygunu için olay yeri tespiti ve arama önlemi işlerini yürüttüğünü söyledi. Saat 12 ye varmadan kendisine karavananın görüldüğü ve silah sesleri geldiği bilgisi iletilmiş. Onlarda oraya gitmişler. Koruma polisi daha önce oradaymış. On, on beş dakika sonra onlarda oraya varmışlar. İtfaiye ye ateşi dikkatli söndürmeleri için uyarmış. Polis memurları da oradaymış. Polis müdürü sayın M. ile beraber karavanaya girdik. Gotha dan takviye ihtiyacı olduğu bildirmiş ve adli tıp da gelmiş, olay yeri gurubu ve de öteki memurlar. Yargıç Götzl soruyu anlamadığını, şu an sorgulamanın işlendiğini söylüyor.

Saat 16:53 te bugün ki duruşma bitiyor.

Müdahil davacının avukatı Sebastian Scharmer duruşma gününü ve Carsten S. in sorgulamasını özetliyor:
“Carsten S. silah hakkında, failinin bilgileri, olan detayları aktardı. Tabancanın sökme kapsamı susturucu da değil, buda suçlunun silahının bir özelliği. S. Wohllebenin susturucuyu sökerken izlediğini net bir şekilde hatırlıyordu. O zaman sökme kapsamının susturucuda değil de silahta olduğunu gördü. Bunu silah sunumunda hatırlamıyordu. Böylece Carsten S. Wohlleben ve Zschäpe yi  yüklüyor.“
Holger G. hakkında diyor ki:
“Holger G. nin taktik olarak cevap verdiği her geçen gün daha çok belli oluyor. (…)“