Duruşma Günü Kassel’de öldürülen Halit Yozgat’ın babası İsmail Yozgat’ın babasının bir açıklamasıyla başladı. Günün tek tanığı olan Jana J. 1998 civarında Jena’da geçirdiği zaman ve André Kapke, Zschäpe, Mundlos, Böhnhardt ve Wohlleben’la olan ilişkileri hakkında sorgulandı. Jana J. Wohlleben ile birlikte André Kapke’nin “doğumgünü gazetesini” hazırlamıştı.
Tanık: Jana J. (90’lı yıllardaki Jena Neonazi çevresinden)
Duruşma günü 09:50’de başladı. İlk olarak İsmail Yozgat çevirmeni tarafından çevrilen bir açıklama yaptı. Yozgat heyet başkanını selamlayarak açıklamasını okumaya başladı (Transkripsiyon: NSU-watch): “Ben İsmail Yozgat, Almanya’da masum olduğu halde öldürülen 21 yaşındaki Halit Yozgat’ın babasıyım. Te.’nin olduğu videoyu izledim. Te. internet kafeden dışarı çıkarken 50 Cent ödemek üzere Halit’i arıyor. Dışarı çıktığı sırada Halit’in masanın solunda oturuyor olması gerek. Ama Te. sola bakmıyor bile, dışarı çıkıyor. İçeri girerken Halit’in masanın sağında oturuyor olması gerek, ama sağ tarafa hiç bakmıyor. Parayı koyduğu masa 73 cm yüksekliğinde. Te.’nin 196 cm uzunluğunda olduğunu tahmin ediyorum. Parayı masaya koyarken masanın arkasında yatan Halit’i neden görmüyor? Te. duruşmada internet kafede her zaman 10-20 dakika bulunduğunu anlattı. Öte yandan ben ne zaman dükkanda olsam iki saatliğine oradaydı. Anlattığı bana inandırıcı gelmiyor. Bildiğiniz üzere 21 yaşındaki oğlumun 6 Nisan 2006’da Kassel’deki Holländische Straße 82 numarada başına iki kurşun sıkıldı. Kollarımda hayatını kaybetti. Benim tek oğlumdu. 2006’dan 2011 yılına kadar yaklaşık 5 sene boyunca evim ve işyerim arasında yaşadım. Ne zaman alışveriş yapmaya şehre gitsem, Alman ya Türk da Türk farketmez, insanlar bize kötü kişilermişiz gibi kötü bakıyorlardı. Yozgat ailesinden bunu beklemediklerini, sahtekarlık yaptığımızı, kara para akladığımızı, eroin ve haşhaş sattığımızı söylüyorlardı. Başka şeylerle de suçlanıyorduk. Bize oğlunuz Halit üçkağıtçılık yaptığı için öldürüldü diyorlardı. Gazeteler de aynısını yazıyordu. Sadece Almanya’da değil Türkiye’de de aynı şeyler anlatılıyordu. Tatile gittiğimizde orada da aynılarını duyuyorduk. Ama biz namuslu bir aileyiz ve suçlamaları haketmedik. Ama oğlumun katillerinin kim olduğunu biliyorum. Polislere oğlumun katillerinin yabancı düşmanları veya Türk düşmanları olduğunu söyledim. Ama bize inanmadılar. Polislerin yaptığı tek şey: Ailenin gelir giderini soruşturdular ve aile üyelerine DNA testleri yaptılar. Tüm bu suçlamalar sırasında her şeye kadir Allah’a dua ettik: Bize sabır ve direnme kuvveti ver ve bizi bu suçlamalardan kurtar. Dualarımız kabul oldu. 2007 yılının sonuna doğru torunumuz dünyaya geldi. Ona 21 yaşında öldürülen oğlumuz Halit’in adını verdik. Bu acımızı biraz dindirdi, ama bu sevinç yalnızca beş buçuk yıl sürdü. Torunumuz kansere yakalandı ve beş buçuk yaşında öldü. Torunum Halit’i Türkiye’de kendi ellerimle gömdüm. 2011 yılının son aylarında Uwe Böhnhardt, Uwe Mundlos ve Beate Zschäpe’nin macerası ortaya çıktı. Her şeye kadir Allah dualarımıza yanıt verdi, yanlış suçlamalardan aklandık, katiller ortaya çıktı.”
Zschäpe’nin avukatı Heer araya girerek “Yozgat ailesinin acısını anlıyorum” dedi. Bay Yozgat’ın sözünü kesmek isteyecek “son kişiydi”, ama müvekkili katil olarak tanımlanıyorsa, buna itiraz etmesi gerekiyordu. Hakim Götzl açıklamanın ilan edilene uymadığını, avukat Kienzle’nin müvekkilini bilgilendirmesi gerektiğini söyledi. Kienzle, “Hukuki meseleleri anlıyorum” dedi, ama müvekkilinin açıklama hakkını yönlendiremezlerdi. Açıklama hukuki çerçevenin içerisindeydi, Yozgat Kassel’le ilgili ortaya çıkanlara değiniyordu ve bunu ailenin 2006 yılından bu yana yaşadığı ölçüsüz acıyla ilişkilendiriyordu.
Yozgat anlatmaya devam etti: “Geçen süre içerisinde Almanya ve Türkiye’dekiler Yozgat ailesinin kirli işlere bulaşmadıklarını söylediler. Bize yöneltilen bakışlar değişti. Suçlu damgasından kurtulduk ve herkesin acıdığı bir aileye dönüştük. 23 Şubat 2012 tarihinde Şansölye Bayan Merkel şehitlerin ailelerini Berlin’e davet etti. Biz şehit ailelerinin Berlin’de çok iyi karşıladı. Acımızı paylaştılar ve acımızın onların da acısı olduğunu söylediler. Burada teşekkürlerimi sunmak istiyorum. Berlin’de bana söz hakkı verdiler. Üç dileğimi ifade ettim: Katillerin tutuklanması ve hüküm giymesi, Holländische Straße’nin isminin Halitstraße olarak değiştirilmesi ve on şehit için bir vakfın kurulması. Tutukluluk ve hükümle ilgili ilk dileğim konusunda şüphem yok. Yüce yargıya tamamen güveniyorum. İkinci dileğimin, Holländische Straße’nin isminin Halitstraße olarak değiştirilmesinin gerçekleşmesi kuşkulu. Üçüncü dileğimle ilgili olarak: Duruşmanın sonlanmasından sonra bir vakıf kurmayı deneyeceğiz. Bakınız, Yüce Yargı, avukatlar ikinci duruşmada şehit ailelerinin Alman Devleti’nden 850.000 Euro alacaklarını söylediler. Biz Yozgat ailesi olarak devletten hiçbir para almadık. Bize teklif ettiler, ama kabul etmedik, para istemiyoruz. Tek bir dileğimiz var: Holländischen Straße’nin adının Halitstraße olarak değiştirilmesi. Çünkü oğlumuz 6 Şubat 1985 tarihinde Holländische Straße’de dünyaya geldi ve 6 Nisan 2006’da Holländische Straße’de öldürüldü. Aynı evde dünyaya geldi ve öldü. Bu yüzden sadece bir isim istiyoruz. Bu sırada Kassel’in saygıdeğer Bay Belediye Başkanı ve grubu bize Halit Meydanı’nı verdi. Onlara ve Kassel ile Baunatal’daki tüm dostlara teşekkür ediyorum. Ama bize sadece kendi istediklerini verdiler. Bizim istediğimizi değil. Ama acı dolu bir gerçek var. Yüreğimiz yanıyor. Ama bize dilediğimiz verilmiyor. Araştırdım. Sadece Holländische Straße’nin isminin Halitstraße olarak değiştirilmesini istiyoruz. Oğlumuzun katili hüküm gierese, yüce yargının Holländische Straße’nin isminin Halitstraße olarak değiştirilmesi yönünde karar vermesi gerekiyor. “Biz Almanya olarak bu eylemi kınıyoruz ve hep söylüyoruz, sizin acınız bizim de acımız” dediniz. Sen Almanya, büyük demokrasi ülkesi. Benim 21 yaşındaki masum kuzucuğumu öldürdünüz. Sadece bir isim istiyorum. Paylaşılan acı, acılarımızın dindirilmesi nerede kaldı? Bana kızmayın. Bize vermiş olduğunuz şey bize hiç inandırıcı gelmiyor. Çok saygıdeğer Heyet Başkanı ve Yüksek Heyet, bu kararı verirseniz, ben de şehit Halit’in babası olarak ölen Uwe Böhnhardt ve Uwe Mundlos’un yakınlarını Halitstraße’nin açılışına davet edeceğim. Hep birlikte göğe beyaz güvercinler uçurup birlikte Halitstraße’yi açacağız. Hedefimiz artık başka kişilerin öldürülmemesi. Hepinize tertemiz barşış ve dostluk elimi uzatıyorum. Dostluk ve barış galip gelsin. Çok saygıdeğer Heyet Başkanı, Yüksek Heyet, top şimdi sizde. Eğer bir ara verir ve tarihi bir karar verirseniz dostluk ve insanlık kazanacak.”
Hakim Götzl Yozgat’a mahkemenin sokağın isminin değiştirilmesi üzerinde maalesef hiçbir etkisi olmadığını, bunun yerel mercilerin işi olduğunu, Avukat Kienzle’nin de Yozgat’a bunu açıklayacağını söylemek durumunda olduğunu belirtti.
Ardından günün tek tanığı geldi: Jana J., doğum adı A., 33 yaşında. Götzl konunun 1998 öncesindeki zaman ve sonrasındaki yıllar, özellikle de André Kapke, Zschäpe, Mundlos, Böhnhardt ve Wohlleben ile olan ilişkileri olduğunu söyledi. Jana J. anlattı: Kapke onunla muhtemelen 1996-1997 yıllarında tanışmıştı. Aralarında hızla, camiadan ayrıldığında da devam eden çok sıkı bir dostluk oluşmuştu. Kapke ile yakın arkadaş olan sadece kendisiydi. Zschäpe ile yakın bir ilişkisi yoktu. Ona bir kaç kez rastlamıştı. Bir keresinde yanlarında iki kızla daha birlikte bir diskodaydılar. Bunun dışında Zschäpe’yi muhtemelen birkaç kez Winzerclub’da görmüştü, ama somut olarak hatırlamıyordu. Bir keresinde diskoya otostopla gitmişlerdi, o zaman Zschäpe’nin evinde buluşmuşlardı. Zschäpe’nin evi Winzerla’daydı, adresi söyleyemiyordu, orada bir kez bulunmuştu. Orada tanımadığı iki kız daha vardı. Birinin evi yoktu ve bir bodrumda uyuyordu. Bunun dışında hatırladığı iki şey vardı: Çilekli köpüklü şarap. Bu banal olabilirdi, ama hatırlıyordu, çünkü bunu “inanılmaz derecede tiksinç” bulmuştu. Ve bir de tabanca vardı. Bunun gerçek bir tabanca olup olmadığını bilmiyordu. J. soru üzerine tabancayı tarif edemeyeceğini söyledi. Bir tabanca nasıl görünüyorsa o da öyle görünüyordu. Ayrıca Zschäpe’nin tabancayı “Walli” (fonetik olarak) olarak adlandırdığını ve tabancayı yandan sokabileceği bir kayışı olduğunu, Zschäpe’nin kayışı t-shirtünün üzerinde ama ceketinin altında taşıdığını biliyordu. Zschäpe’nin bu silaha ne için sahip olduğunu biliyor mu sorusu üzerine bilmediğini, ama nefsi müdafaa için olduğunu tahmin ettiğini söyledi. Götzl Zschäpe’nin silahı ne zamanlar taşıdığını sordu. J. bunu bilmediğini söyledi. Bazen masasının üzerinde duruyordu, temizliyordu vs. Silahın diskodayken yanında olduğunu düşünemiyordu, çünkü orada normalde kontrolden geçiyorlardı. Ama Zschäpe’nin bu kayışa sahip olduğunu ve onu olasılıkla başka zamanlarda taktığını tahmin ediyordu. Kendisi veya başka birinin Zschäpe ile bu konu hakkında konuşmadığını söyledi. J. genç bir kadın için bunun alışılmadık olduğunu doğruladı ama tüm bu jenerasyonun silah düşkünü olduğunu söyledi. DDR zamanında el bombası atmak zorundaydılar. Şaşırmamıştı, ama olağan olarak da algılamamıştı. Soru üzerine Zschäpe’ye bu konuda soru sorup sormadığını hatırlamadığını, ne de olsa üzerinden yaklaşık 17 yıl geçtiğini söyledi.
Zschäpe ile olan başka bağlantılar sorulduğunda, Zschäpe’nin de “o zamanlar sağ camiada, Nazi camiasında” olan biri olduğunu, bu yüzden onu tanığını söyledi. J. bunu somut olarak söyleyemeyeceğini, ama Zschäpe’nin Uwe Böhnhardt ve Uwe Mundlos ile olduğunun ve bu ilişkinin “özel olduğunun” belli olduğunu ve camiada bilindiğini söyledi. Belki üçlüyü Winzerclub’da birlikte görmüştü, ama bunu somut olarak hatırlamıyordu. Götzl J.’ye “belli olmakla” neyi kastettiğini sordu. J. hatırladıklarının karıştığını, bunun öncesinde üçlünün onun için “Üçlü” olarak varolmadığını söyledi. Ancak ortadan koybalarından sonra önem kazanmıştılar. Bundan sonra bir “sansasyon atmosferi” oluşmuştu, tüm camia birdenbire başka bir önem kazanmıştı. Resmi mercilerle bir “kedi-fare oyunu” başlamıştı, André
vasıtasıyla bununla ilgili çok şey öğrenmişti. Ortadan kaybolmalarını kendisi çok farkına varmamıştı, çünkü o dönemde Plauen’de eğitimine başlamıştı ve sadece haftasonu Jena’daydı. Eğitimini 1998 yılı Mart ayı veya o civarlarda yarıda bırakmıştu ve o sırada üçlü zaten kaçmıştu. Ardından ev aramaları gerçekleşmiş, telefonlar dinlenmiş, iddia edilene göre arabalara da takip cihazları yerleştirilmişti. Sürekli birileri aranıyordu. Daha önce camiada serbestçe birbirleriyle takılabiliyorlardı, bunun ardındansa başka bir dinamik gelişmişti. Genellikle ikili olarak arabayla geziyorlardı, sadece ormanda dolaşmaya çıktıklarında bile çoğunlukla her yerden sivil araçlar geliyordu. Tehdit ve takip hissi vardı ve bu o zamanlarda onun için anlaşılır değildi.
Götzl “kedi-fare oyunu” ile ne kastettiğini sordu. J. sivil araçlarla oyun oynamaya cesaret ettiklerini anlattı. Telefonların dinlendiğini biliyordu. Telefonları kapatıyorlar ve konuşmak üzere biraz ileriye gidiyorlardı. “Kedi-fare oyunu” belki talihsiz bir tabirdi. Kapke’nin Böhnhardt, Mundlos ve Zschäpe’nin ortadan kaybolmasıyla ilgili olarak neler anlattığı sorusu üzerine bir şey söylemedi. Bağlantısı olduğunu ancak ifadelerinden öğrenmişti. Hatırladığı kadarıyla üçlü ile çok iyi bir ilişkisi yoktu. Kapke’nin bunu hiç bilmek istemediğini söylemiş olduğunu kastetmişti. André’nin kardeşinin bir keresinde para toplamak veya öyle bir şey için bir konser düzenlediğini biliyordu. Buluşulduğunda konu hakkında konuşulmadığını söyleyebilirdi. Götzl J.’nin bir “sansasyon atmosferinden” bahsettiğini ve camianın bambaşka bir önem kazandığını söylemiş olduğunu, ama şimdi birkaç adım geri gittiğini söyledi. J. üçlünün birdenbire önem kazandığını söyledi: “Sürekli ağızdan ağıza dolaşıyordu: Üçlü, üçlü.” Ve devasa bir kadro bu camiayı tehdit ve takip ettiğinden takip sonucunda böyle bir atmosfer oluşmuştu. O olanları böyle algılamıştı. Ve kendisi kelimenin dar anlamıyla dışarda duruyordu, yerine getirdiği herhangi bir işlev yoktu. Örneğin “bu gazete” tamamen bu bağlamda ortaya çıkmıştı, Anayasayı Koruma ve Devlet Güvenliği ile ilgiliydi. Gazeteye bir kez daha bakmış ve hafızasını tazelemeye çalışmıştı. Götzl’ün sorusu üzerine Kapke için hazırlanan “bu doğumgünü gazetesinden” bahsettiğini söyledi.
Soru üzerine gazetenin somut olarak nasıl ortaya çıktığını hatırlamadığını söyledi. Üzerinde “Wolle ve Jana” yazıyordu ve bu kesinlikle onun yazısıydı, ama ne zaman oturup yazdıkları hakkında somut olarak bir şey hatırlamıyordu. Bunu birlikte mi düşündüler, yoksa kendisi sadece kopyaladı mı bilmiyordu. J.: “Bugün söylemesi acı verici olsa da bunu komik bulmuş olmamız mümkün.” Ama o zamanlar o bağlam içerisinde kendilerini takip ediliyor, şeytan gibi gösteriliyor gibi hissetmişlerdi. Anti-semitist ve ırkçı açılar ortadaydı, bu fikirlerle oynadıkları kesindi, ama aynı zamanda çok çok ironikti. 15 yıl aranın ardından okuduğunda bugün hala böyle görüyordu. Bağlam ile ortadan kaybolmalarının sonrasındaki atmosferi kastettiğini söyledi. Kimin tam olarak ne için takip edildiğini o zamanlar bilmiyordu. Ona üçlü bomba imal etme ve tüm çevreyi kriminalize etme kararı almış gibi gelmişti. “Bugün bakınca tabii ki her şey daha farklı değerlendiriliyor.”
Götl J.’nin bildiklerine göre üçlünün ortadan kaybolmasına neyin yol açtığını sordu. O zamanlar ve bugün bildiklerini artık tam olarak ayıramıyordu. Gazeteden bir bomba imalathanesi ile ilgili bir şeyler biliyordu, tiyatro meydanındaki bavulu da. O zamanlar bunu tahayyül edemezdi, ona absürd gelmişti. Belki bu yaşıyla ilgiliydi, o zamanlar ne kadar saf olduğunu bilmiyordu. Daha önceleri oldukça rahat şekilde bir arada bulunuyorlardı, böyle eğilimler olduğunun pek farkına varmamıştı. Jena’daki camia çok büyüktü, dahil olmak hiç zor değildi. “Panayır yerlerine” gidiliyor, ya da tüm diğer gençlik kültürlerinde olduğu gibi öylesine takılıyorlardı,: “Bunu çok kriminal bir çevre olarak algılamamıştım.” Başkalarıyla nasıl tanıştığını hayal meyal hatırlıyordu, çoğuyla Winzerclub’da görüşüyordu. Kapke ile nasıl tanıştığını bile artık hatırlamıyordu. O zamanlar doğuda kimi zaman açıkça kimi zamansa daha üstü kapalı şekilde dile getirilen atmosfer söz konusuydu: “Her diskoda sağcılara rastlanırdı, aslında her yerde.” Zamanlamayla ilgili olarak bunun 1996 yılından 1998 sonu, 1999 başına kadar olduğunu, André ile daha uzun süre arkadaş kaldığından bunun sonrasında da, 2000 civarına kadar başkalarını görmeye devam ettiğini söyledi. Kapke ile 1996-1997 yılları arasında tanışmıştı. Götzl camiadan bahsederken kimleri kastettiğini sordu. J. her zaman başka bir arkadaş çevresinin daha olduğunu söyledi. Sağ camiadaki çevresinde her ihtimalde Wohlleben ve Carsten S. vardı. Stefan Ap.’yi de o zamanlarda tanımıştı. İsimlerini artık hatırlamadığı bir grup insanı daha. Ap.’nin o zamanlarda henüz kendi çevresi de vardı, sandığı kadarıyla iki çevre fazla karışmamıştı. Ap. çoğunlukla Jena-Nord’daydı, daha sonraları oturduğu Lobeda’da değil. İki semt Jena’nın iki ayrı ucundaydı. Ap.’nin politik olarak özellikle faal olduğunu düşünmüyordu. Soru üzerine Mundlos’un kendisini tanımadığını, kendisininse onu görmüş ama konuşmamış olduğunu söyledi. Böhnhardt’ı da iyi tanımıyordu. Böhnhardt onu bir kereseinde arabayla almıştı, o da Lobeda-West’te oturuyordu.S.’yi çok tanımıyordu, ama onu göreceğine sevindiği olmuştu. Wohlleben’la olan durum da aynen böyleydi. Onunla tanıştığında hala Göschwitz’de bir yerde oturuyordu ve onun da kendisi gibi her zaman başka ve politik olmayan arkadaşları da olduğu izlenimini edinmişti. Onun evindeki bir partiyi hatırlıyordu. Orada Nazi olmadıkları kesin olan kişiler de vardı. Wohlleben’i bu yüzden o kadar radikal bulmamıştı. Wohlleben’in kız arkadaşıyla ilgili olaraksa onun da Jana veya Janina isminde olduğunu sanıyordu. Bu yüzden ilk başta Wohlleben’in gazeteyi kız arkadaşıyla hazırlamış olduğunu düşünmüştü. Herkesle yaklaşık aynı zamanda tanışmıştı. Wohlleben ve S. ile fazla bağlantı içerisinde değildi. André ile bir partiye gittiğinde, Winzerclub’da ya da başka bir diskoda onları gördüğü oluyordu.
Götzl Winzerclub’un onlar için anlamını sordu. J. bir keresinde içeride bulunduğunu, onun dışında dışarıda durduklarını söyledi. Orada bir çok kişiyle buluşuyorlardı. Ön cephedeki prova odasında her zaman şimdi isimleri aklına gelmeyen iki grup çalıyordu. Sık sık provalarda buluşuyorlar veya prova sonrası için randevulaşıyorlardı. Orada ikinci bir grup daha vardı, onlarsa holiganlardı. Her zaman bir sürü olay çıkıyordu. Götzl J.’den Böhnhardt’ın tavırlarını anlatmasını istedi. O zamanlarki algısıyla herkesi çok nazik bulduğunu söyledi. Böhnhardt’ı hatırlıyordu, çünkü kocaman mavi gözleri vardı. J.: “O zamalardan neredeyse kimseyle ilgili hatırladığım kötü bir şey yok, bu böyle.” Götzl Böhnhardt’ın yanında silah taşıyıp taşımadığını sordu. Bunu kesinlikle bilmiyordu. Götzl J.’nin Böhnhardt, Mundlos ve Zschäpe’nin ilişkisini anlatırken “özel” kelimesiyle ne kastettiğini öğrenmek istedi. J. onların hep üçlü olarak tanımlandığını, ama bunun ortadan kaybolmalarından önce de böyle olup olmadığını bilmediğini söyledi. Ama bunun sıkı bir arkadaşlık olduğu belliydi ve o da bunu sorgulamamıştı. Böhnhardt ve Mundlos’u bir keresinde Winzerclub’da birlikte görmüştü, ama Beate yanlarında mıydı bilmiyordu. Mundlos ve Böhnhardt’ın ilişkisi ve ikisinin Zschäpe ile olan ilişkisi konusunda söyleyebileceği bir şey yoktu. Duruşmaya 11:27’ye kadar ara verildi.
Götzl Zschäpe’nin silahına isim verme durumunun nasıl meydana geldiğini sordu. Bunu tam olarak bilmiyordu, ama Zschäpe silahına “Walli” ismini vermişti. Evi doğrudan tren raylarının yanındaki bir sokakta, Winzerla son durağın oradaki bir sapaktaydı. Bu tek odalı bir evdi, tüm evlerin planı aynıydı. Evde silahların bulunup bulunmadığı sorusu üzerine koltuğun üzerindeki duvarda bulunan haçın üzerinde bir şeyin asılı olduğunu hatırladığını sandığını, ama bunun bir bayrak mı yoksa iki silah mı olduğunu hatırlamadığını söyledi. Böyle evlerde eğer bir koltuk varsa genellikle mutfak nişi ve yatak odası arasında oluyordu, Zschäpe’nin evinde de bu böyleydi. Ardından Zschäpe’nin evinde 1998 yılında gerçekleşen aramaya ait polaroid fotoğraflar gösterildi. Bu o ev olabilirdi, ama emin değildi. Ama “üzerinde top olan o şeyi” tanıdı. Eğer orada öyle asılıysa, onu hatırlıyordu.
Götzl konunun bir kez daha “doğumgünü gazetesi” olduğunu söyledi. J. gazetenin 1998 yılında André için yapıldığını söyledi. Bakmıştı, orada “1/98” veya benzer bir şey yazıyordu. Kapke’nin doğumgününün ne zaman olduğunu hatırlamıyordu, Temmuz veya Ağustosta olabilirdi. Götzl J.’nin gazeteyi nerede incelediğini sordu. Wohlleben’in avukatlatından almıştı, ona bir gazete olduğu konusunda yazmışlardı. Ona bir link yollamışlardı ve o da bu linkin çıktısını almıştı. Aralarında bir konuşma geçmemişti. Onlarla iletişim kurması gerekli mi emin değildi. Amacı gazetenin nasıl ortaya çıktığıyla ilgili bir şeyler söyleyebilmekti. İki hafta öncesine kadar sadece ilk sayfanın elinde olduğunu düşünmüştü, ama sonra gazetenin tamamının elinde olduğunu ve bunun kendi yazısı olduğunu görmüştü.: “Şok oldum.” Avukatlara görüş bildirmek istemediğini yazmıştı. Kendisine elle hazırlanmış bir doğumgünü gazetesinin ortaya çıktığı ve bunun görünüşe göre Wohlleben’e karşı ana delil olarak kullanılacağı yazılmıştı. Gazeteyi suçlamayla bağlantılandırmamıştı. Götzl J.’ye gazetenin hazırlanmasıyla ilgili ne söyleyebileceğini sordu. J. problemin bu olduğunu, hiçbir şey hatırlamadığını söyledi. Bu mektup da ona bir şey ifade etmemişti. Fikrin nasıl ortaya çıktığına dair hiçbir şey hatırlamıyordu. Belli ki kendisi yazmıştı ve el işi de kendisine ait gibi görünüyordu. Ama sadece spekülasyonda bulunabilirdi. Her zaman çok el işi yapardı ve bu fikri bulanın kendisi olabileceğini tahayyül edebiliyordu. Götzl, J.’nin anlattığına göre bunun düzenli olarak yaptığı bir şey olmadığını söyledi. J. bunu doğruladı, ama ortaya çıkış hikayesini hatırlamıyordu. Gazeteden oldukça fazla şey anlaşılıyordu ve bunu komik bulmuş olabileceklerini tahayyül edebiliyordu, ama nerede oturduklarını ve yanlarında kimlerin olduğunu hatırlamıyordu. O zamanlar daha annesinin yanında yaşıyordu, yani onun evinde olmadıkları kesindi. Götzl’ün “ana delil” olarak neyi düşünmüş olduğunu sordu. Wohlleben bildiği kadarıyla suça yardım ve yataklık etmekle suçlanıyordu ve gazetenin bununla ne ilgisi olduğunu tam anlamamıştı.
Götzl J.’nin Wohlleben’in savunmasının mektubunu nasıl algıladığını, uyarı olarak mı gördüğünü sordu. Belki ifade vermesinin gerekmesini kendisi için tehdit olarak algılamıştı. İçeriklere daha iki hafta önce bakmıştı, çünkü daha önce ekranın aşağısına inmemişti. Cinayet listelerinin ve anti-semitist saldırıların içeriğe ait olduğunu basından biliyordu. Bunu ilk olarak kendisi için tehdit olarak algılamıştı. Gazetenin yazarı olarak geçiyordu, ama 15 yıldır bu camiayla bir ilgisi yoktu. Mesleki geleceğini riske atıyordu. Götzl bu yüzden tekrar sorduğunu, J.’nin cevabının ona zorluk çıkardığını söyledi. J. örneğin André’nin doğumgünü sırasında tatilde olduğunu bildiğini, bunu okumuş olduğunu, yoksa bunu da hatırlamayacağını sçyledi. O tatildeyken sık sık André’nin evine gidiyordu, belki mektubu kendisi oraya koymuştu. Götzl, bunu tehditkar bulmasında korkunun ne oranda rol oynadığını sordu. J. an itibariyle hiç rol oynamadığını, ne de olsa mahkeme salonunda oturuyor olduğunu söyledi. J. gazetenin oluşum süreciyle ilgili bir şey anlatması gerekiyorsa yalan söylemek durumunda olduğunu söyledi. Hafızasındaki görüntüleri tam olarak açığa çıkaramıyordu. Mektubu aldığında Wohlleben ile herhangi bir şey yapmış olmasını bile tuhaf bulmuştu. Bunu hiç hatırlamıyordu. Basında sadece cinayet listeleriyle ilgili haberler görmüştü ve “Aman Tanrım, orada ne yazıyor olsa ki?” diye düşünmüştü. Bunun üzerine bunun hangi bağlamda ortaya çıktığını hatırlamaya çalışmıştı. Bunu o zamanlar çoğu kişinin karşı karşıya kaldığı takibin o zamanki bağlamında okumuştu. Olaylarla abartılı şekilde dalga geçmişlerdi. Kimi ırkçı ve Yahudi karşıtı metinler rezildi, “yani gazete konusunda kendimden utanıyorum, okuduğumda yüreğim ağzıma geldi“. Ama o zamanki durumunu kafasında canlandırdığında, ne cinayet hayalleri vardı ne de şiddet eğilimi. Gazeteyi bir ironi, Bild gazetesinin bir parodisi olarak görüyordu. Bir başlıktan bahsetti: “Baş terörist intikam yemini ediyor.” Bir de fotoğraflar vardı, orada “Godzilla” veya “Mona Lisa” dururken ironinin göz önünde bulundurulmamasına şaşırmıştı. O gazeteyi bu şekilde görüyordu ve bu o zamanki algısıyla uyuşuyordu. Ama tek tek bu metinler tam olarak ne şekilde bir araya geldiler hatırlamıyordu. Fotoğraflarla ilgili olarak da bir şey diyemiyordu, o zamanlar ne bir fotoğraf makinası vardı ne de fotoğraflara sahip olabilecek kişileri iyi tanıyordu. Bu rezil işi açıklığa kavuşturmaya katkısı ancak kısmi olabilirdi. “Bunu şimdi ne kadar acı verici bulsam da.”
J. soru üzerine Kapke’nin daha o zamanlarda Neonazi olarak tanındığını söyledi. Onunla olan arkadaşlığı 16 ile 18 yaşlarında politikayla ilgiliydi, ama daha sonra çok kişiselleşmişti. Bu yüzden onu takip edilmesine yol açacak şekilde tehlikeli biri olarak görmemişti. Kapke’nin ona bu takibin bir geniş çerçeveli operasyon nedeniyle gerçekleştiğini söylediğini hatırlıyordu. RAF döneminde de yapılmıştı, yani bir terör operasyonuydu. Kapke’yi terörist olarak görmüyordu. Ama bu geleceğin olaylarını o zamanlar sezmemiş olmasından veya yaşı ya da saflığından kaynaklanıyor olabilirdi. Ana Kapke onun için cinayet listeleri hazırlayacak tehlikeli biri değildi. Gazeteyi küçümsemek niyetinde değildi. Ama bunun kötü niyetle yapılmadığını açıklamak zordu. Bu takibi haksızlık olarak gördüğünden başka şekilde ifade edemezdi bunu. Birlik olunmuştu ve bu yüzden Kapke baş aktördü. Gazete onun için hazırlanmıştı. O zamanlar hepsinin çok iyi anladıkları düşmanca ve sinik bir dili vardı. Götzl J.’nin gazeteyi bugünkü açıdan başka şekilde görüp görmediğini sordu. J. 1998 yılı sonunda meslek eğitimine başladığında kendini geliştirdiğini, camiadan uzaklaştığını söyledi. André de buna katılmıştı, bu asla bir çatışmaya yol açmamıştı. Kendine ait bir politik görüşe sahip olmuştu. Bu sebeple işlenen korkunç suçları da göz önüne aldığında bugün bunu da farklı şekilde görüyordu. O zamanlarki olaylar bugün bambaşka bir ışık altında gözüne farklı görünüyordu. O zamanlar kendisini hiçbir şey yapmadığı halde büyük çapta takip edilen birinin kız arkadaşı olarak görüyordu. O zamanlarki anlayışı üçlünün suç işledikleri ve tüm bir çevrenin takip edildiği yönündeydi. Bugün bu takibi tabii ki farklı şekilde görüyordu.
Götzl Kapke’nin o zamanlarki politik duruşunu sordu. Açık şekilde ulusalcıydı, yabancı düşmanı da denebilirdi. Bugünkü bakış açısından ırkçı olduğunu da söyleyebilirdi. Kapke aynı zamanda oldukça faaldi. O zamanlar cep telefonu olan az sayıdaki kişiden biriydi ve mümkün olan herkesle sıklıkla bağlantı içerisindeydi. 1998 yılından itibaren Kapke ile giderek aran sıklıkta tartışmaya başlamışlardı. “İltica kanunu hakkında tartışıyorduk, bu biraz daha sonraydı, o zaman ben de iltica kanunu hakkındaki söylentiler ve gerçeklerle daha yakından ilgilenmiştim. Sadece Nazi çevrelerinde değil, o zamanlar genel olarak herkes aynı görüşteydi: Mülteciler iş imkanımızı tehlikeye sokuyordu, her şey önlerine sunuluyordu.“ Tartışıp kavga etmişlerdi. André bu ülkede sefalet olduğu sürece ulusal çıkarların ön planda olması gerektiğini düşünüyordu. Üzerinden çok zaman geçtiğinden tam olarak ne dediğini söyleyemiyordu. “Ve daha sonra 1998/1999 yıllarında şunu dedim: Hey, André, hepimiz tek bir yaşama sahibiz ve kimsenin en kötü yaşam şartları, açlık ve savaş içerisinde yaşamak istememesini ve böyle bir yaşamdan kaçmak istemesini anlıyorum.” André’nin ona sıklıkla “acınası hümanist” dediğini hatırlıyordu. Tartışmaları centilmence görüyordu, birbirlerine hoşgörü gösteriyorlardı. Götzl J.’ye Kapke’nin bağlantıları ve faaliyetleriyle ilgili bir şey söyleyebilir mi diye sordu. “Hem evet hem hayır.” Çok az kişinin cep telefonunun olduğunu söyledi. Ne zaman bir gösteri veya herhangi bir buluşma olsa bunları az çok cep telefonu olanlar koordine ediyordu. André takip edildiklerinde sık sık telefonla konuşuyordu: “Geriye dönelim.” Tino Brandt ile sıklıkla bağlantı içerisindeydi, ama onunla zorlu bir ilişkisi olduğunu düşünüyordu. Birbirleriyle çok alakaları vardı, ama birbirlerinden hoşlanmıyorlardı. Bu mecburi bir birlikti, dostluk değil. Politik hedeflerle ilgiliydi. Brandt o zamanlar bir yayınevinde çalışıyordu, André ondan her zaman kitap ve dergiler alıyordu ve bir süre boyunca arabasını da almıştı. André’nin Brandt’ı sıklıkla batıya götürmesi gerekiyordu, Brandt hafta içerisinde batıda bir yayınevinde çalışıyordu.
Götzl J.’nin kendi rolünü ve politik görüşünü sordu. Yaklaşık 16 yaşındayken ailede çok kötü bir eskalasyon olmuştu ve annesiyle birlikte “çok hızlı bir sosyal düşüş” yaşamıştı. Güzel evlerinden Lobeda’ya taşınmak durumunda kalmışlardı. Nazilerin ağırlıklı olarak bulundukları bir yere düşmüştü. Politik duruşu, yabancı düşmanlığını gizli veya açık şekilde taşımak o zamanlar doğuda alışıldıktı. Ve Naziler bunu „biraz daha sert“ şekilde yapıyorlardı. Bu görüşü paylaşmış ve bu içerikleri üzerinde düşünmeden kabullenmişti. Bir iki gösteriye katılmıştı, ama öyle etkinlikleri politik değil de şahsi nedenlerden dolayı reddediyordu. Gösterilerden, konserlerden, insan yığınlarının bulunduğu her yerden uzak durmaya çalışıyordu. Gazete, faaliyetlerinden biriydi. Bunun dışında içerikleri paylaşıyor ve arkadaşıyla çevresine uyuyordu. Camiayı haksız bir konumda görüyordu. Camianın talep ettiği çok bir şey yoktu. Belli pozisyonlar üstenilmesi gerekmiyordu. J. soru üzerine ailevi durumundan dolayı o zamanlar korkuları olduğunu, bu yüzden böyle etkinliklerden uzak durduğunu söyledi. Götzl J.’nin “haksız konum” ile ne kastettiğini sordu. J. takibi kastettiğini söyledi. Bu bir grupta ilk olarak bir tehdit hissi oluşturuyordu, ama daha sonra bir önemlilik hissi de uyandırıyordu. Ve devlet birini düşman ilan ettiğinde bu mazeret olarak gösteriliyordu. Benim gördüğüm ulusalcı veya ulusal inanca sahip biri olarak sürekli bir baskı altında bulunulduğuydu.” Solcu perspektiften bakıldığında bu muhtemelen bir şakaydı. Ama o zamanlar bunu böyle algılamıştı. İnsanların çevreleriyle birlik içinde olduklarını ve içeriklerin ikincil önemde olduğunu hayal meyal hatırlıyordu. “Bu düşman ilan edilme durumu” insanlar arasında bağ kuruyordu. 13:36’ya kadar öğlen arası verildi.
J. soru üzerine Holger G. ismini duymuş olduğunu, ama onu şahsen tanımadığını söyledi. G.’nin üçlünün bir arkadaşı olduğunu, ama daha sonra kendini geri çektiğini düşünüyordu. Brandt’ı o kadar iyi tanımıyordu. Ona André ile birlikte sıkça rastlamıştı. Kimseye özellikle sempatik davranmıyordu, „kendine has bir görünüşü vardı“, gürültülü ve kendini beğenmişti. Wohlleben’in Böhnhardt, Mundlos ve Zschäpe ile ilişkisiyle ilgili olarak söyleyebileceği bir şey yoktu. Üçlüyü Wohlleben ile hiç bağlantılandırmamıştı. Muhtemelen birbirlerini tanıyorlardı, ama herkes birbirini tanıyordu. Kendi gördükleriyle hiç uyuşmadığından haberlerde çıkanlara de şaşıyordu. Götzl Kapke’nin Böhnhardt, Mundlos ve Zschäpe ile olan ilişkisini sordu. Hep çok iyi bir ilişkileri olmadığını düşünmüştü. Kapke birçok kez dürüst olmamakla ve çeşitli yolsuzluklarla suçlanıyordu ve çok iyi bir üne sahip edğildi. Kapke ona hiçbir zaman onlarla çok yakın olduğu izlenimini vermemişti. Suçlamaların Wohlleben’den geldiğine inanıyordu, ama üçlünün orada olup olmadığını bilmiyordu. J. soru üzerine Kapke’nin kardeşinin para toplamak üzere düzenlediği bir konseri hatırladığını söyledi. Orada şarkı yazarı olarak bir kadınla birlikte şarkı söylemişti. Götzl paranın alıcılara nasıl ulaştığını sordu. Bunu bilmiyordu, o zamanlar bunun üzerine düşünüp düşünmediğini de hatırlamıyordu. Bunun André ile aralarında konu olup olmadığı sorusuna karşılık André’nin bu konuyle ilgili bir şey bilmek istemediğini söyledi. Üçlü sıklıkla konu oluyordu, ama buluştuklarında değil. Aslıda sürekli haklarında konuşuluyordu, ama nerede oldukları bilinmiyordu. Ama sürekli bir şeyler duyuluyordu. André’nin onlarla bağlantısı olmadığı onun için netti. Brandt’ın Böhnhardt, Mundlos ve Zschäpe ile olan ilişkisi sorulunca Brandt’ın onları ortadan kaybolmalarından önce hiç tanımıyor olduğunu düşündüğünü söyledi. Böhnhardt ve Mundlos’u tarif etmesi istenince onları bir keresinde Winzerclub’da kahverengi üniformalarla gördüğünü söyledi. Mundlos’un “boydan” nasıl göründüğü gözünün önüne gelmiyordu. Böhnhardt’ın her zaman açık renkli veya beyaz bir bombacı ceketi vardı, ama o konuda da emin değildi. Pek çokları gibi paçası kıvrılmış pantolonlar, asker botları ve kısa saçlarla dolaşıyorlardı. Zschäpe’nin bir deri ceketi vardı, bombacı ceketi yoktu ve hepsi gibi çizmeleri vardı, onun dışında göze çarpan bir yanı yoktu.
Soru üzerine “Thüringen Vatan Koruma” hakkında bir şeyler bildiğini söyledi. Organizasyon denemezdi, ne dendiğini bilmiyordu ama “Bu tanım altında ya kendileri birleşen ya da birleştirilen Thüringenli Ulualcıların serbest bir birliğiydi.” Bir üye yapılanması olduğundan herkes dahildi ya da kimse dahil değildi. Kimin dahil olduğunu söyleyemiyordu. Her ihtimalde Kapke ve bu çevredeki herkes otomatik olarak dahil sayılıyor ve sabit bir fonksiyonları olup olmamasından bağımsız şekilde kendilerini ait hissediyorlardı. André’nin orada muhakkak bir işlevi vardı, ama Wohlleben’in nasıl bir role sahip olabileceği hakkında bir şey söyleyemiyordu. Camia olarak birliktelerdi. Bunun o zaman “Thüringen Vatan Koruma” olarak adlandırılıp adlandırılmadığı ve buna ait hissedip hissetmediklerini söylemek zordu. Bir yapılanma olmamasının kasti olduğunu düşünüyordu. Onlara 1996/97 yıllarında katılmıştı. André ve Tino Brandt kuruculardı, ama bu bu şekilde söylenebilr mi bilmiyordu. Her ihtimalde bu yoldaşlığın temsilcileriydiler. Gösterilerde pankartlar açılıyordu, bu fotoğraflarda da görülüyordu. Ve organizasyon TVK başlığı altında gerçekleşiyordu veya çıkartmalar basıldığında da bu isim kullanılıyordu.Bunu tamamen emin olarak söyleyemezdi. Mundlos, Böhnhardt ve Zschäpe’nin TVK ile nasıl bir ilişkileri olduğunu hiç bilmiyordu. TVK’yı nasıl tanımlayabileceğini bilmiyordu: “Resmi üyeleri olmayan yapısız bir örgü.”1997 yılında TVK’yı çok iyi tanımıyordu.
Götzl’ün Kapke’nin Güney Afrika’ya yaptığı bir yolculuğu sorması üzerine J. bunun rekonstrüksiyonunu yapmaya çalıştığını söyledi. Bu gazeteyi hazırladığı zaman olmalıydı. Mario Br. isimli biriyle gitmişlerdi, iki kişi olduklarını sanıyordu, ama emin değildi. Kendisinin de onlarla birlikte gitmesi söz konusu oldu mu diye sorulunca olmadığını söyledi. Gezinin amacıyla ilgili olarak bugüne kadar bunun tatil amaçlı olduğunu düşündüğünü söyledi. Kapke’nin ona ne anlattığını artık hatırlamıyordu. Ona fotoğraflar göstermişti. Bir safari, tırmanma ve şelale fotoğrafları gördüğünü düşünüyordu. Kısa süre önce basında okuduğu gibi amaçlarının üçlü için kalacak bir yer bulmak olduğu konusunda Kapke onunla konuşmamıştı. J. soru üzerine Kapke’nin yayıncı olan ve oradaki bir üniversitede, Pretoria veya Johannesburg’da doçent olan birini ziyaret ettiğini söyledi. Nordbruch isminin hatırlatılması üzerine J. bunun kendisinin de karşılaşmış olduğu bir adam olduğunu söyledi. Ziyaretin öncesinde mi sonrasında mı hatırlamıyordu. Bir oteldeki bir etkinlik sırasında olmalıydı. Nordbruch bir sunum yapmıştı veya bir sunum dinlemek üzere oradaydı. Bugün basında okudukları onun için yeniydi. Göründüğü kadarıyla o zaman pek fazla şey öğrenmemiş olması “biraz da” korkutucuydu
Götzl camiada bir tartışma aracı olarak şiddetin yerini sordu. J.’ye göre şiddet bir şekilde her zaman konu oluyordu. Kavgaya karışan bir çok dazlak vardı. André ile iki kızın saldırıya uğraması konusunda bir kavga etmişlerdi. Kendisi ve André bu kızlarla buluşup konuşmuşlardı. Konunun tam olarak ne olduğunu hatırlamıyordu ama solcular ve Naziler arasındaki çatışmaların nedeniydi. Onlarla çay içmişlerdi ve eve dönüş yolunda saldırıya uğramışlardı. André bunun tuzak olduğunu inkar etmişti. Ama belli ki öyleydi. Ağır yaralanmışlardı, her ihtimalde birden çok kişi tarafından saldırıya uğramışlardı. André’nin orada olup olmadığını hatırlamıyordu. Bunun Wohlleben ve André’nin daha sonra hüküm giymesine neden olan aynı vaka olup olmadığını da bilmiyordu. Sürekli kimi kavgaların haberi geliyordu. “Ama Jena’da ırkçı şiddet uygulanamazdı, göçmen yoktu ya da çok az sayıdaydı.” Ama solcularla sık sık çatışma yaşanıyordu. O hiç içinde bulunmamıştı ve “muhtemelen bana kimse inanmasa da” şiddeti hiç savunmadım. Şiddeti savunan kişiler var mıydı bilmiyordu, “Şiddet konusunda ne düşünüyorsun?” gibi konuşmalar geçmiyordu. Çeşitli durumlarda araç olarak kullanılıyordu. André’ye karşı olası her şeyden dolayı açılmış yeterince dava vardı, onun böyle şeyleri inkar ettiğin düşünüyordu. J. soru üzerine kendisinin silahı olmadığını söyledi. Bildiği kadarıyla André’nin de yoktu. Wohlleben ve diğerleri konusunda bilgisi yoktu. Mundlos ve Böhnhardt’ı yeterince iyi tanımıyordu, ama onları hiç silahla görmemişti. J.: “O zaman farkettiğim tek silah Beate Zschäpe’ninkiydi.”
Götzl J.’nin doğumgünü gazetesiyle ilgili olarak ölüm listelerinden bahsettiğini söyleyerek böylesi konuların gazetede ne oranda yer aldığını sordu. J. gazeteyi ironik bir mübalağa olarak algıladığını söyledi. O zamanlar kendilerini kurban rolünde görmüşlerdi: “Bugünkü bakış açısından bu tabii ki tamamen saçmalık.” Bununla büyük ölçüde oyun oynandığı yadsınamazdı: “Bu gazete yüzünden kendimden utanıyorum, ama belli ki bunu manalı bulmuşum.” Birini dövmek ya da tehdit etmek gibi bir ihtiyacı hiç olmamıştı, ama belli bir duruşla caka satıldığı oluyordu. Götzl cinayetlerin işlenmesi hakkında konuşuldu mu diye sordu. J. öyle sandığını, ama hepsinin hayali olduğunu söyledi. Sandığı kadarıyla bir makalede Wohlleben’in henüz çocukken ırkçı olduğu yazılıydı. Ardından “doğumgünü gazetesinin” orijinal kopyası incelendi. Üzerine bir bebeğin olduğu ve altında “Çocuklar giderek daha kriminelleşiyor.” başlığının yer aldığı bir sayfa gösterildi. Şu yazıyordu: „Zenciyi vuran bir yaşındaki Wolle“. Bu konuya nasıl gelindiğini hatırlamıyordu. Başlıkları Bild gazetesi ve diğer gazetelerden aldıkları görülüyordu. Bunu o zamanlar komik bulduğunu tahmin edebiliyordu, ama bir şekilde ciddiye almış olması ihtimali ona absürd geliyordu. Götzl nasıl olup da „Wolle bir sokak festivalinde uyuşturucu satan bir zenciyi vurdu” cümlesinin ortaya çıktığını sordu. J. bunun “ergen zırvalığı ve üstelik çok çok kötü içeriklere sahip” olduğunu söyledi. Götzl bunu üzerine bir kez daha bahsi geçen cümlelerin nasıl olup da bu doğumgünü gazetesinde yer aldığını sordu. J. bunu açıklayamadığını söyledi. Onun bakış açıdından gerçek bir arka plan yoktu. Siyah kişileri vurmanın sözkonusu olduğu hiçbir tartışma görmemişti. Götzl gazete onun için yapıldığından bunun Kapke için nasıl bir anlam taşıdığını sordu. Wohlleben bir dosttu ve insanlar böylelikle gazeteye dahil olmışlardı. Bu belli bir çevreydi, içlerinde tanımadığı bir kaç kişi de vardı. Bunu açıklayamadığı için üzgündü. Bunun için utanıyordu, ama doğrulayabileceği gerçekçi bir geri plan yoktu.
Götzl ardından “arkadaşım Mirko işinin yanında”nın arkasından gelen kelimenin ne olduğunu sordu. J. “DVU” olduğunu sandığını söyledi. Mirko Mokry çok komik ve utanç verici bir DVU milletvekiliydi. Onu televizyonda görmüş ve hatırladığı kadarıyla çok eğlenmişti. Götzl, “Baş terörist intikam yemini ediyor” başlığının altında “Kapke’nin evinde düzenlenen arama bir ölüm listesini ortaya çıkardı” yazdığını söyledi. J., bunun daha önce hakkında konuştukları makale olduğunu söyledi. Götzl Schröder, Kohl ve Bubis’in yanında başkalarının da resimlerinin olduğunu söyledi. J. bunu doğruladı, ama Godzilla ve Mona Lisa da vardı. Daha önce zaten bu geniş çerçeveli operasyon sözcüğünü kullanmıştı. Böyle arama yöntemleri uygulandığında teröristler olarak takip edilip kendilerinden şüphelenileceği ortadaydı. Bunu ironik bir mübalağa olarak görüyordu. J.: “Bunu masum göstermeye çalışmadan bugünün bakış açısından açıklamak çok zor. Bu bir ölçüde ciddi olsaydı, orada Godzilla ve Mona Lisa olmazdı.” Bunu bugün bildiğimiz olayların arasına doğrusal olarak yerleştirince durum zorlaşıyordu. Bugün bambaşka bir çağrışım yapmasını anlayabiliyordu. Ama o zamanlar olmadığını temin edebilirdi. Götzl J.’ye Böhnhardt ve Mundlos’un biyografik verileri ve yaşlarıyla ilgili bilgilere sahip mi diye sordu. J. bunu daha önceleri bilmediğini, ama orada “tanıdıklar”ın altında yaş ve fonksiyonun yazılı olduğunu söyledi. Şahıslara ait daha çok sayıda vesikalık fotoğraflar görünüyordu. Götzl hatırlatmada bulundu: “Uwe, 20 yaşında.” Bu bilginin nereden geldiğini bilmiyordu. Böyle fotoğraflara sahip de değildi. Fotoğraftakinin ikisinden hangisi olduğunu da bilmiyordu. Üstteki Uwe Böhnhardt diye tahmin ediyordu. Götzl altında “Uwe, 24 yaşında, güneş gözlüğü fetişistiyim, gezmeyi çok seviyorum.” yazdığını söyledi. Muhtemelen güneş gözlüğü taktığı için orada yazıyordu. Yaşla ilgili bilginin nereden geldiğini bilmiyordu, ama kendisi yazmıştı: “Yalan söylemek ne işime yarar?” Yaş bilgilerinin nereden geldiğini bilmiyordu, belki de Wohlleben ona söylemişti. Daha sonra üzerinde “Thüringen Vatan Koruma’nın ilanı” ve “Yaşasın André döndü. Yoldaşların” yazan bir sayfa incelendi. Bunun dışında üzerinde “1000” yazan bir çek de görülüyordu. J., çekin üzerindekinin kendi yazısı olmadığını söyledi. Bununla ilgili söyleyebileceği bir şey yoktu. Olayların kalanı ile ilgili söyleyebilecekleri de bir o kadar azdı. Bunun ardından 15:11’e kadar ara verildi.
Ardından Wohlleben’in savunmasının J.’ye yolladığı mektuptan söz edildi. Savunma yazışmaları bu arada çoğaltıp dağıttı. Götzl burada “ana delil”e dair bir şey görmediğini söyledi. J. aslında o konuda emin olduğunu söyledi. Mektup yanında değildi ama tekrar bakabilirdi. Telefon görüşmesi yapmamışlardı. Soru üzerine Wohlleben’e “Wolle” diye hitap etmediğini, Wohlleben veya Ralf dediğini söyledi. O zamanlar Jana veya Janina adındaki bu kız arkadaşı vardı. Göschwitz’de çok güzel bir evde oturuyordu ve bir mobilyacı dükkanında çalıştığını düşünüyordu. Zschäpe’nin ailevi durumuyla ilgili olarak söyleyebilceği bir şey yoktu. Götzl bunun üzerine J.’nin sorgusundan hatırlatmalarda buundu: Burada J.’nin Zschäpe’nin bahçıvan ya da öyle bir mesleği olduğunu bildiğini söylediği yazılıydı. Olabilirdi, Zschäpe eğitim aldı mı yoksa bu bir aktivite miydi bilmiyordu. Bunun dışında Götzl’ün dediğine göre burada J.’nin Zschäpe’nin dönüşümlü olarak Uwe’lerle birlikte olduğundan haberi olduğu da yazılıydı. Götzl hatırlatmada bulunarak J.’nin iki Uwe’nin sık sık kahverengi üniforma giydiklerinden bahsetmiş olduğunu, ama bugün sadece böyle tek bir gözlemini anlatmış olduğunu sötyledi. J. sıklıkla öyle giyindiklerini, bunun ortalıkta konuşulduğunu söyledi. Bir keresinde kendi gözleriyle de görmüştü. Götzl sormak istediği bir ifade olduğunu söyledi. Burada Beate ile ilgili olarak André’nin ona Beate’den uzak durmasını tavsiye ettiği yazılıydı. J. bunun doğru olduğunu söyledi. Zschäpe’nin düzenbaz olduğu söyleniyordu. O ise Zschäpe’yi ne antipatik ne de “süper sempatik” bulmuştu. André bir ara “ondan uzak dur” demişti, o da bunu daha fazla sorgulamamıştı. Götzl hatırlatmada bulunarak, J.’nin Zschäpe’nin sahtekar olduğu, çok dedikodu yaptığı, ağzı bozuk olduğunun konuşulduğunu söylemiş olduğunu belirtti. J. camiada çok dedikodu yapıldığını, kimin kim hakkında ne dediğinin kendisii ilgilendirmediğini söyledi. J., Carsten S. ile olan bağlantısını yoğun olarak tanımlamazdı, ama birbirlerini tanıyorlardı ve en azından onu seviyordu. S., o zamanki erkek arkadaşının bir sınıf arkadaşıydı. Bunun dışında Winzerclub’daki bir durum onları birbirine bağlamıştı. André ile birlikte arabayla oraya gitmişlerdi, aslında arabada kalmak istemişti, ama bir sebepten arabadan inmişti ve Carsten ile köşeye koşmuşlardı, sebebini hatırlamıyordu. O zamanlar ailesinden dolayı, ama aynı zamanda bu camia giderek daha çok sinirine dokunduğundan Jena’dan gitmeye karar vermişti. Şunu söylediğini de hatırlıyordu: „Acele et ve buradan toz ol, ben de öyle yapacağım.“ S.’nin Böhnhardt, Mundlos ve Zschäpe ile ilişkisinin nasıl olduğunu bilmediğini söyledi. S.’nin Wohlleben ile daha yakın bir ilişkisi vardı, Kapke ile çok yakın bir ilişkisi yoktu. André E.’yi tanıyor mu diye sorunca tanımadığını söyledi. Götzl, J.’nin 16 Nisan’da bir kez daha gelmesi gerektiğini söyleyerek sorguyu bitirdi.
“Doğumgünü gazetesi” incelendi ve tüm sayfaları okundu. (Gazetenin içerikleriyle ilgili olarak bkz. 84. duruşma günü tutanağı)
Avukat Kienzle, Yozgat ailesinin müdahil davacılarının tanık Pi.’nin (92. duruşma günü) sorgulanması için verdikleri dilekçeye katıldıklarını duyurdu. Tanığın yapacağı ibrazların dün direkt olarak doğrulandığı göz önünde bulundurulmalıydı. Tanık Irrgang bir Federal Kriminal Dairesi memurunun binada olduğunu ve bunun daha sonra görevle ilgili sonuçlarla ilgili tartışmalara yol açtığını, çünkü görevinin bu olmadığını doğruladı. Çeşitli müdahil dava temsilcileri dilekçeye katıldılar.
Duruşma günü 16:01’de sona erdi.
Web blogu NSU-Nebenklage şu yorumda bulundu:
„Tanık Jana J. örneğinde „normal“ toplumun büyük kesimlerinden kısmen onay alan, ama her ihtimalde kesinkes reddedilmeyen, gençliğin geniş kesimlerini kapsayabilen güçlü, dinamik bir Nazi hareketi olduğu açık şekilde anlaşılıyordu. Jana J. o zamanlar açık şekilde çevresindeki Nazi camiasına, en çok da çıkarcılık nedeniyle bağlanmış, ideoloji ve davranışlarını kabul etmiş ve bu şekilde toplumsal çevresinde kendini konumlandırmıştı. Bugün Berlin’de pedagog olarak yaşarken yeni yaşamına uygun şekilde o zamanlarki görüşünü açık şekilde reddediyor.“