Özge Pınar Sarp
Monitoring yapmak demek, sadece bir davayı gözlemlemek demek değildir. Aydınlatma ve Müdahale sözcükleri ile NSU-Watch olarak sadece NSU Davası gözlem ve dökümantasyonu yapmayı değil; aynı zamanda, NSU suçlarının aydınlatma sürecine de müdahil olmayı amaçladık. Bu bakımdan davadaki gelişmeler kadar, mahkeme salonu dışında olanlar, bir ceza davasında duruşmalarda konu edilmeyen olgular son derece önemli. Adalet arayışı demek, müdahil olmak demek, mücadele etmek demek, mağdur ailelere destek olmak demek, terör kurbanı olan bu ülkenin insanlarını unutmamak demek, ve onları toplumsal belleğe yerleşmesi için anmak demek.
Eylül ayı da bu açıdan özel bir anlam ifade ediyor. Çünkü, tam 15 yıl önce, 9 Eylül 2000 yılında ırkçı terör örgütü NSU -şu an için bildiğimiz kadarıyla ilk o tarihten itibaren- seri cinayetleri için eyleme geçti [1] 9 Eylül 2000, Cumartesi günü saat 12:45 ila 14:15 arası Nürnberg’de, 38 yaşındaki Enver Şimşek çiçek toptancılığı yaptığı tranport aracında park halindeyken kanlar içinde ağır yaralı halde bulundu. Polis soruşturmasına göre kimliği belirlenemeyen iki kişi Enver Şimşek’i tam sekiz kurşunla “tam da planladıkları gibi katletmişlerdi“. Enver Şimşek olaydan iki gün sonra hastanede hayatını kaybetti. O’nun, ırkçı saiklerle vahşice katledilmiş bir terör kurbanı olduğu ölümünden tam 11 yıl sonra, 2011 yılı Kasım ayında, açığa çıktı. Tıpkı katledilen diğer dokuz kurban gibi.
Enver Şimşek’i hatırlıyoruz; çünkü adalet arayışı çok uzun bir yol. Adalet arayışının temelinde çünkü hatırlamak ve anmak yatıyor. Kurban aileleri ve saldırılara maruz kalan insanların yaşadıkları travmayı atlatabilmeleri ve yaralarını sarabilmeleri için “meselenin“ toplumca sahiplenildiğini görmeye, duymaya ve bilmeye ihtiyaçları var; bilsinler ki yalnız değiller; yalnız olmadıklarını bilsinler ki bu acıyla birlikte ve/ya ondan sonra yaşamlarına devam edebilsinler. Suçların aydınlanması ve suçluların açığa çıkarılması için, adalet için, yitirdiklerimiz için biz de Enver Şimşek’i unutmadık. (bkz. Enver Şimşek anısına kaleme aldığımız yazı: “Geçmiş canımı acıtıyor‘‚, http://www.nsu-watch.info/2015/09/gecmis-canimi-acitiyor/ )
15 yıl oldu!
NSU’nun işlediği ırkçı seri cinayetler 15 yıl önce Nürnberg‚de başlamıştı. “Das Schweigen durchbrechen/ Suskunluğu boz“ inisiyatifi 9 Eylül günü Liegnitzer Sokağı’nda, yani Enver Şimşek anısına yapılmış anıtın bulunduğu yerde, bir anma toplantısı düzenledi. NSU suçlarına kamuoyunun dikkatini çekmek, başta Enver Şimşek olmak üzere NSU terörü kurbanlarını anmak ve yıllardır süregelen ırkçı saldırılara karşı “suskunluğu bozmak“ için 19 Eylül 2015’te Nürnberg Aufsessplatz’da bir yürüyüş düzenlendi. (bkz. http://vor15jahren.blogsport.de/flyer-trk/)
Diğer bir anlamlı toplantı da Leipzig’de gerçekleşti. 11-13 Eylül tarihleri arasında düzenlenen “Gedenkkongress“ başlıklı kongrede Anma ve Hatırlama politikası tartışmaya açıldı (bkz. http://www.gedenkkongress.de/). Resmi olarak düzenlenen anma toplantıları dışında, sivil inisiyatiflerce düzenlenen ve içeriği belirlenen anma toplantılarının ne kadar önemli olduğunu gösteren Kongre önemli değerlendirmelerde bulundu. Bunlardan biri ‚‚Göçmenlerin bilgi (ve deneyimleri) ırkçılıkla ilgili durumlarda analiz biçimi olarak ciddiye alınmalı‚‚ değerlendirmesiydi (“Migrantisches Wissen muss als Analyseform von rassistischen Verhaeltnissen ernst genommen werden“ Konsequenzen aus dem NSU auf dem #GDK15″, https://twitter.com/nsuwatch/status/643341770416365568). NSU suçlarının öğrettiği bu sözler, bir daha bu tür olayların yaşanmaması temennisiyle aslında bir daha göçmenlerin sesine, onların çığlıklarına kulak verilmesi gerekliliğini gösteriyordu. Bunun altında yatan ise kurban ailelerinin yıllar boyu cinayetlerin ırkçı saiklerle işlenmiş olabileceğini söylemelerine rağmen, hatta ve hatta cinayetlerin birbiriyle bağlantılı olduğunu göstermek, çığlıklarını duyurabilmek için 2006 yılında düzenledikleri yürüyüşe rağmen seslerinin toplumca duyulmamış olmasıydı.
Meclis Araştırma Komisyonları
Hessen Eyaleti NSU Cinayetlerini Araştırma Komisyonu çalışmalarını gözlemlemek, belgelendirmek ve kamuoyu oluşturmaya çalışmak amacıyla NSU-Watch Hessen (2014) kurulmuştu. 19 Şubat 2015’te ilk oturumu gerçekleşen Araştırma Komisyonu, 14 Eylül 2015 itibariyle onikinci oturumu gerçekleştirdi. NSU-Watch Hessen, Meclis Araştırma Komisyonunun bugüne kadarki çalışmalarını değerlendirdi, önemli eleştirilerde bulundu ve taleplerini bir raporla dile getirdi. CDU ve Grüne Partilerinin Komisyon kurulmadan önceki tavırlarının Komisyonun faaliyeti süresince devam ettiğini kesin bir dille eleştiren NSU-Watch Hessen, Partilerin bu yolla aydınlatmayı engelleyici bir rol oynadıklarını ileri sürdü. CDU ve Grüne Partileri, Hessen ile ilgili soruşturmaların yeterince yapıldığını ve bu konuda bir Meclis Komisyonunun kurulmasını gerekli bulmadıklarını ifade etmişlerdi. Bu isteksizlikleri halen devam ediyor ve bunun bir an önce sona ermesi gerekiyor. NSU kompleksinin Hessen’de kapsamlı araştırılması için taleplerimiz:
1- Enver Şimşek ve Halit Yozgat cinayetlerinin aydınlatılmasındaki engellerin ortaya çıkması için Hessen Emniyet Birimlerinde kurumsal ırkçılığın tematize edilmesi gereklidir.
2- Cinayete dair bugüne dair bir türlü aşılamayan engellerin ortadan kalkması. Partilerin kendi içlerinde olan tartışmalar Komisyonda son bulmalı. Çünkü bunlar yoğun bir şekilde aydınlatma çalışmalarını engelliyor.
3- Emniyet görevlilerinin tavırları değişmeli, Komisyon aracılığıyla sorumlu davranmaya çağrılmalıdırlar.
4- Komisyona verilen dilekçeler kamuoyuna duyurulmalı, böylece Komisyonun yürüttüğü çalışmalar şeffaf olmalıdır. Örneğin Thüringen gibi diğer Araştırma Komisyonlarında bunlar kamuya açıktı. Demokrasinin işlerliği önündeki bu engel kaldırılmalı, şeffaflık kazandırılmalıdır.
5- Meclis üyesi vekiller Kuzey Hessen Bölgesindeki Neonazi çevreleri ve onların militan sağ çevrelerle bağlantıları hakkındaki bilgilerini açık bir şekilde çoğaltmalıdır. Bu konuda çalışan uzmanların bilgilerine başvurulmalıdır.
6- Eksik olan gerekli tüm dosyalar Komisyona sunulmalıdır.
7- Kurban aileleri Komisyondan eksiksiz bir aydınlatma bekliyorlar. Başbakan Angela Merkel NSU örgütünün saldırıları sonucu hayatını kaybetmiş ve yaralanmış insanlar ve onların aileleri için 23 Şubat 2012 tarihinde düzenlenen resmi anma toplantısında açıkça şöyle demişti: Cinayetlerin aydınlatılması, cinayete destek olan tüm kişilerin açığa çıkarılması ve tüm suçluların hak ettikleri cezayı almaları için her şeyi yapacağız. Bunun için Federal ve Eyaletler düzeyinde tüm yetkililer en üst düzeyde çalışmaktadır.“ Bu sözler Hessen Araştırma Komisyonu için de geçerli olmalı ve Komisyon görevini yerine getirmelidir. (Ayrıntılı bilgi için bkz. Parteitaktik und undemokratische Strukturen statt umfassender Aufklaerung, http://hessen.nsu-watch.info/2015/09/11/parteitaktik-und-undemokratische-strukturen-statt-umfassender-aufklaerung/)
Hessen Eyaleti yanı sıra Baden-Württemberg ve Nordrhein-Westfalen (NRW) eyaletleri bünyesinde kurulan Meclis Araştırma Komisyonları da çalışmalarına devam ediyor. Kamuya açık oturumların dokümentasyonu için bkz. http://nrw.nsu-watch.info/ , http://bw.nsu-watch.info/
Duruşma Salonu A101’de neler oldu? [2]
Adli tatil sonrası 2 Eylül‚de devam eden duruşmanın ilk tanığı bir taksi şoförü idi. Tanık 16.6.2011 günü başsanık Beate Zschaepe’yi tren istasyonuna götürmüş olduğunu; ardından Böhnhardt ve Mundlos’u da alıp üçünü de Frühlingstrasse’ye götürdüğünü anlattı. Bu tanığın ardından mahkemede daha önce de iki kez ifade vermiş bir tanık çağrıldı. Söz konusu tanık 1997 yılında Jena’da aralarında Uwe Böhnhardt’ın da olduğu kişilere açılmış olan ceza davasında, Böhnhardt için yalan ifade vermiş olduğunu anlatmıştı. Bu ifade o zamanlar Böhnhardt’ın serbest bırakılmasının nedenlerinden biri olmuştu. Tanık bu duruşmada ise Zschaepe ve Wohlleben’in de olaya karışmış olduklarını belirtti. Sanık Wohlleben’in savunma avukatı tanığın yalan beyanda bulunduğunu ileri sürerek yemin etmesi için başvurdu. Ancak müdahil avukatlardan tanığın ifadelerinde temelde tutarlı olduğunu ifade edenler oldu. Ve sonunda sanık Wohlleben’in savunmasının verdiği dilekçe reddedildi.
3 Eylül’de görülen duruşmada tanık olarak Mario Brehme’nin sorgusuna devam edilecekti; ancak tanık Brehme hasta olduğu gerekçesiyle duruşmaya gelmedi. Duruşmaya bazı mektup ve belgelerin okunmasıyla devam edildi. Söz konusu belgelerin içinde, Jena Arkadaşlığı’nın tutuklu olan Chemnitzli Nazilere yazmış olduğu mektuplar vardı.
Duruşmalara bir hafta ara verildikten sonra ilk duruşma 15 Eylül’de görüldü. O günkü duruşmanın tek tanığı Thüringen Anayasayı Koruma Dairesi eski görevlisi Jürgen Zweigert idi. Müdahil davacıların isteği üzerine mahkemeye çağrılan Zweigert, 1997-2000 yılları arasında “Hagel“ kod adlı muhbir Marcel Degner’den sorumlu olan istihbarat görevlisinden biriydi. Degner 2000 yılına kadar, yani kimliği ifşa olana kadar, Thüringen Blood&Honour (Kan ve Onur) başkanı ve Almanya bazında örgütün mali işlerinden sorumluydu. Mahkemeye 11.3.2015 ve 20.5.2015 tarihlerinde verdiği ifadede Degner, Anayasayı Koruma Dairesi için çalıştığı veya oradan herhangi bir para aldığı iddialarını ısrarla reddetmişti. (bkz. ilgili duruşma günleri) Ancak Zweigert’in verdiği ifadeler sonucunda “Hagel“ kod adlı kişinin Marcel Degner olduğu doğrulandı. Zweigert’a göre Degner “işini oldukça iyi yapıyordu“ ve “iyi ücretlendirilmişti“. Zweigert ayrıca ‚yeraltına‘ inen NSU üçlüsü ve genelinde Jena ile ilgili konulardan istihbarat görevlisi Wiessner’in sorumlu olduğu bilgisini verdi. Bir yandan NSU üçlüsü ile özel bir şekilde ilgilenilmediğini söyleyen tanık, diğer yandan da Eyalet Kriminal Dairesi görevlisinin istihbarat görevlisi Wiessner ile sık sık görüştüğünü ve üçlü NSU üçlüsü hakkında konuştuklarını söyledi. Daha öncesinde Thüringen NSU Cinayetlerini Araştırma Komisyonu’nda ifadesine başvurulan Zweigert, NSU üçlüsü ile ilgili bir görev aldığını ve muhbir Degner ile üçlü hakkında konuşmadığını açık bir şekilde ifade etmişti. Ancak mahkemede, üçlünün ortadan kaybolmasının ardından tüm muhbirlere onlar hakkında sadece bir kez soru sorduğunu açıkladı. O zaman Degner’in kendisine üçlüyü, yani Zschaepe, Mundlos ve Böhnhardt’ı tanımadığını söylediğini ve bunu da raporlandırmadığını anlattı. İfadesindeki çelişkilerin sorulması üzerine Zweigert, Meclis Araştırma Komisyonu’nda verdiği ifadenin aniden verilmiş olduğunu ve olayları bugün daha iyi hatırladığını söyleyerek gerekçelendirdi. Mahkeme tanığın bir kez daha ifadeye çağrılmasına gerek duyulmadığını belirtti; ancak müdahil avukatlar bu karara karşı çıktılar ve muhbirlere ilişkin bu tutanakların dava kapsamına alınması için dilekçe verdiler. Mahkeme bu dilekçe hakkında karar verecek.
Eylül ayının bir sonraki duruşması 16’sında görüldü. Duruşmanın tek tanığı Tom T. idi. Tanık, NSU üçlüsü, Wohlleben, Gerlach ve diğer arkadaşlarıyla birlikte Jena Arkadaşlığı (Kameradschaft Jena) grubunu kurmuş, bir süre sonra da gruptan ayrılmıştı. Daha önce defalarca mahkemeye çağrılan ama gelmeyen tanık, ilk kez bu duruşmada ifade verdi. Sorgusuna Ekim ayında devam edilecek. Tanık, daha önce emniyette vermiş olduğu ifadeyi temelde doğrular nitelikte konuştu. İfadesinde, Jena Arkadaşlığı grubunun ideolojisinden bahseden tanık, Mundlos’un çok katı bir Nasyonalsosyalist olduğunu, Böhnhardt’ın ’silah tiki‘ olduğunu ve daha o zamanlardan şiddete eğilim gösterdiğini, Beate Zschaepe’nin de içeriksel söylemlerde bulunmasa da ‚doğal olarak‘ başından beri orada olduğunu, Wohlleben ve Kapke’nin Mundlos’un politik görüşlerini paylaştığını, Gerlach’ın da başından itibaren Silah Arkadaşlığı grubunun tam üyesi olduğunu belirtmişti. Ayrıca tanık T., İskandinavya’dan militan Nazi yapılanmalarının hazırladıkları videoları izleyip şiddet üzerine tartışmalar yürütüklerinden de bahsetmişti.
Tanık T.’nin sorgusunun ardından müdahil avukatlar Brandenburg Anayasayı Koruma Dairesi’nde görevli Görlitz’in elindeki dosyalar hakkında bir başvuruda bulundular. Brandenburg İçişleri Bakanlığı söz konusu dosyalara ‚erişimi engellediği‘ için, müdahil avukatlar bu konuda değişiklik yapılması talebiyle mahkemenin başvuruda bulunması için dilekçe verdiler. Mahkemenin bu dilekçeyi kabul edip etmeyeceği gelecek duruşmalarda belli olacak. Ancak NSU Davası ve aydınlatma süreci açısından son derece önemli olan ve aynı ölçüde müdahil davacılar için de büyük bir engel teşkil eden bu durum, yani gerekli tüm belge ve bilgilerin mahkemeye ve ilgili taraflara sunulmaması nedeniyle (‚verilerin gizliliği‘) hala pek çok soru cevapsız kalıyor.
22 Eylül’de görülen duruşmaya Federal Kriminal Dairesi’nde görevli üç polis memuru tanık olarak çağrıldı. Görevli polislerden biri 4 Kasım 2011’de Eisenach’taki karavanda bulunan bir otopark bileti ile ilgili yürütmüş olduğu soruşturmaları anlattı. Bu otopark biletinin şöylesi bir önemi vardı: 25 Ekim 2011’de Mundlos, Böhnhardt ve Zschaepe’nin kullandığı araç Leipzig’de (şu an sanık sandalyesinde oturan) Eminger’in tedavi gördüğü bir hastaneye çok yakın park edilmişti. Anlaşılan o ki, NSU örgütü çekirdek kadrosu olan bu üçlü Eminger’i ziyaret etmişti. Sanık Eminger’in üçlü ile yakın bağlantısı olduğunu gösteriyordu. Ve tabiki de en önemlisi NSU örgütünün sadece üç kişiden oluşan izole olmuş yeraltına inmiş bir örgüt olarak gösterme çabalarını yine boşa çıkarıyordu.
Bir sonraki duruşma 24 Eylül’de görüldü. Federal Kriminal Dairesi (BKA)’da görevli olan bilirkişi Dr. Proff yaptığı DNA incelemeleri hakkında bilgi verdi. Bilirkişi, Frühlingstrasse (üçlünün hücre evi olarak ortak kullandıkları ve Zschaepe’nin 4 Kasım 2011’de kundaklayıp kaçtığı evin bulunduğu sokağın adı) ve Böhnhardt ve Mundlos’un içerisinde ölü olarak bulundukları karavanda bulunan DNA izlerini incelemişti. Bilirkişi raporunun şu ana kadar var olan delilleri destekleyen nitelikte olduğunu belirten Av. Hoffmann blogunda şöyle anlatıyor: “Böhnhardt ve Mundlos NSU’nun işlediği suçlarda bisikletler, kıyafet, maske ve silahları kullanıyorlardı. Zschaepe, cinayet ve saldırılarda doğrudan bir rol oynamamıştı, ama gündelik işlerin organizasyonu, belgelerin tedarik edilmesi, kalacak yer, kiralanan araçlar ve yeraltında yaşamın sürdürülmesinde rolü vardı. (…) Ancak Eisenach’taki karavanda bulunan bir pet şişede de Zschaepe ve Böhnhardt’ın izleri ve üzerinde yine Zschaepe’nin izleri olan iki çorap bulunmuştu. Zschaepe de muhtemelen araçtaydı.“ Bu durumla ilgili bir tanığın ifadesine başvurulacak. Söz konusu tanık emniyete verdiği ifadede, içinde Zschaepe’ye benzettiği bir kadının olduğu bir karavan gördüğünü söylemişti. (bkz. nsu-nebenklage blogda 24.9. tarihli rapor) Açığa çıkan diğer bilgiler ise Beate Zschaepe’nin 4 Kasım 2011’de kaçarken giydiği ayakkabılarda Susan Eminger’in (sanık Andre Eminger’in eşi) izleri vardı. Ayrıca bir tabanca ve karavanda bulunan bir el bombasında kimliği bilinmeyen bir kişiye ait izler bulundu. Benzer şekilde Frühlingstrasse’deki yangın enkazında bulunan notlar ve haritalarda da bilinmeyen kişilere ait DNA izleri tespit edilmişti. Tüm bunlar en azından kurbanların ve olay yerlerinin seçiminde daha fazla destekçinin rolünün olduğuna işaret ediyordu. Ancak -bir sonraki duruşmada- müdahil davacıların NSU örgütünün diğer silahlı Neonazi gruplarıyla ilişkisini, özellikle Dortmund ve Kassel cinayetlerinde, ortaya çıkarabilecek delilleri tespit edilmesi amacıyla verdikleri bütün dilekçeler Mahkeme Heyeti tarafından reddedildi.
29 Eylül günü yapılan duruşma aydınlatmanın önünde duran kocaman taş duvarları yine gösterdi. Müdahil avukatların duvar taşlarını yerinden oynatmak için vermiş oldukları dilekçeler bir bir reddedildi. Savcılığın iddianamesinde yer alan “üç kişiden oluşan NSU ve onun sanık sandalyesinde oturan dört destekçisi“ savı, aradan geçen iki yıl ve müdahil tarafların onca çabasına rağmen aynı kaldı. Muhbir, istihbarat örgütü ve organize Neonaziler arasındaki ilişkilerin ortaya çıkması temel amacını taşıyan ve mahkemeye yeni delil ve tanık sunması beklenen başvurularda “delil olmaması“ ve “sanıklarla bir bağlantısının olmaması“ gerekçesiyle reddine karar verildi. Böylece bir kez daha aydınlatma sürecinin önündeki taşların yerinden hiç oynamadığını görmüş olduk. Muhbir Seemann’ın mahkemeye tanık olarak çağrılmasını reddeden Heyet, Anayasayı Koruma Dairesi (istihbarat)’nin muhbir Seemann aracılığıyla NSU‚ya dair bilgi aldığını gösteren bugüne kadar bir ipucunun olmadığını bildirdi. Aydınlatmanın önünde duran bu koca duvarın geçilmesinin neredeyse imkansız hale geldiği dava, mağdur aileler başta olmak üzere Davayı umutla takip edenleri ve adalet bekleyenleri şimdiden hayal kırıklığına uğratmış oluyor.
Ayrıca o günkü duruşmada Keupstrasse saldırısı mağdurlarından bir tanığın ifadesine başvurulacaktı; ancak tanık – daha önce de duruşmalara mazeret bildirerek katılmamıştı- hastalığı gerekçesiyle duruşmada yoktu [3] Bu nedenle de bilirkişi raporu tamamlanamadı. Bunun ardından, 1998 yılı Aralık ayında gerçekleşen Edeka soygunu sırasında saldırıya uğrayan ve silahla yaralanan mağdura dair -o zaman 16 yaşında olan- hazırlanan bilirkişi raporu sunuldu. Olayı cinayete teşebbüs olarak nitelendiren Başsavcılığın iddiası adli tıp tarafından da doğrulanmış oldu.
30 Eylül’de yani 233. görülen duruşmada da Mahkeme Heyeti hem savunmanın hem de müdahil tarafın yapmış olduğu çok sayıda başvuruyu reddettiğini duyurdu. Başvuruların çoğu aylar öncesinden mahkemeye sunulmuştu, bazıları ise iki yılı aşkın bir süredir bekliyordu. Sayıları onun üstünde olan reddedilmiş başvurular esasında müdahil avukatların delil ve delil incelemeye yönelik verdikleri dilekçelerdi. Mahkemenin bu yöndeki kararı, yeterince delil toplandığını, artık yeni delil ve tanığın mahkemenin kararı için gerekli olmadığını ve böylece ceza davası açısından suçların aydınlatıldığına işaret ediyor.
Verilen dilekçeler arasında yer alan konulardan bazıları şunlardı:
1- Dortmundlu Nazilerin Combat 18 faaliyetlerine yönelik verilen 6.11.2014 tarihli dilekçe -Mehmet Kubaşık cinayeti ile ilgili merkezi sorular yine cevapsız kaldı. Başta Kubaşık ailesi olmak üzere müdahil avukatlar için merkezi nitelikte olan “neden Mehmet Kubaşık, kurban ve olay mahalli nasıl seçildi, kimler yardım etti“ soruları aydınlatılma olanağı bulamadan kapatıldı.
2- Federal Anayasayı Koruma Dairesi’nin şu an hayatta olmayan Corelli kod adlı muhbiri Thomas Richter’in teslim ettiği “NSU-NSDAP“ CD’sinin dava kapsamında delil olarak incelenmesi için verilen dilekçe.
Böylece kurbanların ve cinayet mahalinin nasıl ve niçin seçildiğine, örgütün yerel bağlantıları ve destekçilerine yönelik sorular cevapsız kalacak. Örgüte destek olan olası destekçilere karşı ikinci bir ceza davasının ve böylece aydınlatmanın genişletilmesinin önünün açılıp açılmayacağı kamuoyunda nasıl bir yer bulacağına bağlı olacak (Daha fazla detay için bkz. “Gericht lehnt zahlreiche Beweisanträge zu Netzwerk und Hintergründen ab“, http://www.nsu-watch.info/2015/10/gericht-lehnt-zahlreiche-beweisantraege-ab/ , 03.10.2015).
Başsavcılığın ırkçı NSU terör örgütünü küçük bir kadrodan ibaret izole bir grup olarak gören ve iddianamesini buna dayandıran görüşü her ne kadar iki yılı aşkın süredir devam etse de, “müdahil davacılar başka dilekçeler vererek olayların olabildiğince kapsamlı şekilde aydınlatılmasında ısrar edecek“, diyor Av. Hoffmann. (nsu-nebenklage blog 30.9. tarihli rapor)
____________________________
[1] NSU Davası müdahil avukatlarından Mehmet Daimagüler Zeit-Online gazetesindeki NSU Davası ve benim öfkem başlıklı yazısında şöyle yazıyor: „Woher also wollen wir wissen, dass durch das Trio nicht zehn, sondern vielleicht noch mehr Menschen ums Leben gebracht wurden? Das Bundesinnenministerium hat erst vergangenes Jahr zugegeben, dass mehr als 700 offene Tötungsdelikte einen rechtsradikalen Hintergrund haben könnten.“ “On değil, belki daha fazla insanın (NSU) üçlü tarafından öldürülmeğini nereden bilebiliriz? Federal İçişleri Bakanlığı 700’den fazla aydınlanmamış cinayet suçunun aşırı sağcı saiklerle işlenmiş olabileceğini ilk olarak geçtiğimiz yıl duyurdu.“
Ich klage an – Der NSU-Prozess und meine Wut, http://www.zeit.de/2015/44/nsu-prozess-wut
[2] NSU Ceza Davası duruşmalarının özeti için http://www.nsu-watch.info/category/tr/nsu-davasi/oezet-tutanaklar/ ve http://www.nsu-nebenklage.de/tr/2015/09/ adreslerinden yararlanılmıştır.
[3] Meral K. adlı söz konusu müdahil kişinin aslında var olmadığı Ekim ayındaki duruşmada avukatı tarafından duyuruldu.
http://www.nsu-watch.info/2015/10/aslinda-hic-var-olmayan-bir-muedahil-davaci-ile-onun-avukatina-iliskin-bir-yorum/
http://www.nsu-nebenklage.de/tr/2015/10/07/07-10-2015/